Yerel seçimler bitti bitmesine ama önünde ve arkasında birçok şaibe bıraktı. Yeniden sayılan oylar, olağanüstü itiraz edilen sayımlar, verilmeyen mazbatalar, Yüksek Seçim Kurulu'nun bir türlü anlam verilemeyen kararları, AKP'nin aday ve yetkililerinin birbiriyle çelişen açıklamaları... Devlet Bahçeli'nin daha önce koalisyonla sonuçlanan seçime itiraz ettiği gibi bu seçimde de "erken seçim" talebine uyulacak mı yoksa son sözü YSK söyleyip nokta koyacak mı henüz netlik kazanmadı. Bilinen tek gerçek bu seçim de daha önceki seçimler gibi üzerinde şaibelerle "geçiştirilecek." Seçim konusunu uzatmayacağım çünkü herkes yazıp, çiziyor. Herkes kendi kulvarından yorum yapıyor. Asıl niyetim seçim öncesinde kimler ne için hazırlık yaptı, bunları biraz kurcalamak. Başta işadamları olmak üzere seçimin akıbetini bekleyenler şu an bavulları kapının arkasında YSK'dan gelecek haberlere kilitlenmiş durumda. Nereden mi biliyoruz, çünkü Türkiye'nin en zengin işadamları Tayyip Erdoğan'ın daha önce sarf ettiği "İstanbul'u kaybeden Türkiye'yi kaybeder" sözünden yola çıkarak birtakım planlar yaptı.

TÜSİAD'IN 'YERLİ VE MİLLİ OLMAYAN' BAŞKANI 

Örneğin; Türkiye'de babasından miras olarak finans kuruluşu kalan tek isim, TÜSİAD üyesi bir işadamı önce menkul ardından gayrımenkulleri yani yükte de ağır, pahada da ağır neyi var neyi yoksa sattı. Üstelik bir kısmını kendisinin 2 milyon dolarlık PR bütçesi ayırarak şöhret ettiği çalışanına. Bavulunu hazırladı, YSK'nın sonucunu bekliyor. İngiltere'ye mi gidecek yoksa ABD'de mi karar kılacak, kaçınca göreceğiz. Bildiğimiz ve en yakınlarından teyit ettiğimiz gerçek şu ki bir-iki hissesinin büyük çoğunluğu Katarlılar'da olan restoran dışında Türkiye'de hiçbir mal varlığını bırakmadığı... Tabii restoranlardaki hisseler de sembolik. TÜSİAD üyelerinden açılmışken konu, akla hemen şu soru geliyor elbette. "Türkiye'de işadamı yoktu da onun için mi ithal bir başkana emanet edildi patronlar kulübü?" Türkiye'de maalesef sermaye dünya burjuvazisinde olduğu gibi öngöremiyor. Yetmez ama evet diyenler, bakanın açıkladığı ekonomi paketlerini alkışlayanlar, arkasından söylemediklerini bırakmayanlar, TÜSİAD'ı "yerli ve milli" olmayan bir maaşlı çalışana bırakanlar, öngöremedikleri için şimdi saçma planları yapıyormuş. Bu cevap da meğer sorunun içinde saklıymış.

FİNANSÇI, GIDACI VE PERAKENDECİ

TÜSİAD'a her ay ve her yıl binlerce dolar üyelik aidatı ödeyerek prestij satın alanların ülkeden kaçma ya da mal kaçırma planları bir süredir var. Örneğin, dünyanın en büyük gıda firmalarından biri olan yine TÜSİAD üyesi bir patronun mal varlığını İngiltere'ye kaçırdığını, şirket merkezlerini başka ülkelere üstelik başkalarının üzerine yaptığını bilmeyen yok. Ancak biz yazdıkça kendileri bu durumu "ispatlayamayacakları" şekilde inkar ediyor. Büyük sermaye olduğu için yazanların iddiaları değil, patronların yalanlamaları "malum medyada" yer buluyor. Bu nedenle bu kez isimlerini deşifre etmeyeceğiz. Zaten okuyan anlayacaktır. Finans kuruluşu ve gıdacı patronu izleyen bir diğer patron ise perakendecilik işiyle uğraşan, kendisini Gezi eylemleri sırasında "çapulcu" ilan eden bir başka isim. Yaklaşık 40 ilde 80 mağazaya sahip perakende zincir mağazalarıyla bilinen bu işadamı da neredeyse tüm malvarlığını ve mağazalarının yüzde 85'ten fazlasını Katarlılar'a sattı. Önceki yıl bir kısmını sattığını ilan eden ancak geçen yılın sonunda operasyonu tamamlayan işadamı ve en az kendisi kadar popüler eşi de İngiltere'nin yolunu tutmak üzere. İktidar partisinin de söylediği gibi "Bu seçim sadece bir oylama değil, aynı zamanda Türkiye'nin kaderini belirleyecek bir seçimmiş." Patronlar dünyası sadece bu durumun farkına varmış olacak ki bavullarını kapılarının arkasında çoktan yerleştirdiler. Mazbata CHP'ye verilmediği takdirde dünyanın en büyük havalimanında kendilerini göreceğimizden kuşkumuz olmasın...