Ekonomideki kötü gidiş konusunda çok şeyler söyleniyor. Her kesimden de farklı yaklaşımlar ve analizler var. Ancak, patronlar kulübü TÜSİAD’ın yankılandırdığı açıklamalara daha ciddi yaklaşmak gerektiğini düşünüyoruz.

TÜSİAD Başkanı Erol Bilecek “Borç içinde yüzüyoruz. Siyasal istikrar ve güven ortamıyla, ekonomik istikrar ’at başı’gider. İyi siyaset, güçlü ekonomi; güçlü ekonomi de güçlü ülke demektir” “ diyerek sıkıntılarını dile getiriyor.

Türkiye ve Türk ekonomisi iyi yönetilemediği birçok kesimden seslendiriliyor. Bizi yönetenlerin ” Seçimden sonra ekonomi düzelecek, gerekli önlemleri de alacağız“ açıklamalarına ise şöyle tepki veriliyor:

”16 yıldır iktidarda olan sizsiniz. Her şey elinizde. Her konuda istediğiniz kararı da alabilecek güce sahipsiniz. Seçim sonunu niye bekliyorsunuz, yapılması gereken bir şey varsa zaman kaybetmeden adımları atsanıza.

Şimdi gelelim Bilecek’in açıklamalarından kısa alıntılara:
“Tasarruf oranlarımız, iç talebe dayalı yüksek büyümemizi finanse etmekte yetersiz kalıyor. Dış borca bu nedenle bağımlıyız. Dış borç, kamu ya da özel sektör ayırt etmeden hepimiz için bir kur riski taşıyor. Artık içinde bulunduğumuz gerçeği kabul etmemiz ve bu gerçeğe uygun politikalar üretmemiz gerekiyor. Çünkü ekonomide mucizeler yoktur, gerçekler vardır. Ve hakikati istediğiniz gibi eğip bükemezsiniz. Yüksek büyümeyle ekonomimizin tekerlekleri hızlı dönüyor ama aynı anda yüksek cari açık ve yüksek enflasyon nedeniyle ekonomimiz patinaj yapıyor, ilerleyemiyoruz”

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, cari (döviz) açığın 50 milyar doları aştığına, bütçe açığının da aşırı yükseldiğine işaret ederek, “Ekonominin cari açık-bütçe açığı kapanına doğru sürüklendiği düşüncesi, TL’nin değeri üzerinde baskı yaratıyor” açıklaması ile içinde bulunduğumuz durumu ortaya koyuyor. 

Özilhan’ı dinleyelim mi? “En başta uzlaşma, barış ve istikrar istediğimizi bir kere daha vurgulayalım. 2007’den bu yana ortalama 12 ayda bir yapılan seçimlerden yorgun düştük. Toplumu geren, kamplaştıran, arkadaşı arkadaşla, akrabayı akrabayla, komşuyu komşuyla karşı karşıya getiren bu gergin havadan kurtulmak istiyoruz. Artık ekonomik ve siyasi ortamın olgunlaşmasını istiyoruz.
Kamplaşmayı, kavgayı, gürültüyü geride bırakmayı, enerjimizi Türkiye’mizi nasıl daha iyi yaparız, daha mutlu insanların ülkesi yaparız konusuna ayırmayı istiyoruz. Kafa kafaya verip tartışırsak, aşamayacağımız hiçbir sorunumuz olmaz. El ele çalışırsak ülkemizi yeni teknolojik çağın kazananlarından biri haline getiririz.

Beraber hareket edersek, küresel güç mücadelesinde Türkiye’mizin çıkarlarını en iyi biçimde savunabiliriz. Birincisi devletin kurumsal kapasitesini güçlendirilmesi. Kutuplaşmanın olduğu toplumlarda devlet çok iyi çalışmalı. Devlet mekanizmasının işleyişi kişilerle kaim değildir. Aslolan kuralların herkes için eşit ve bağlayıcı olması, kurumsal kapasitesi gelişkin bir devlet düzeninin etkin işlemesi ve tüm vatandaşlarını ayrım gözetmeksizin hoşnut etmesidir. İkincisi güçler dengesinin sağlanması. Üçüncüsü bürokrasinin, etkin, hızlı ve iyi işleyecek biçimde yapılandırılması ve atamaların sadece liyakata göre yapılması.”
Burada çok önemli bir noktayı gündeme taşımalıyız. Türkiye’nin hızlı büyümesi ne ile sağlandı? Yatırım ve üretim olmadığı halde sadece yapılaşma ile bir büyümenin söz konusu olduğu söyleniyor. TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Kurulu Başkanı Özilhan da bu konuya değiniyor ve “Türkiye sadece inşaatla büyüyemez. ” diyor.

İşte Özilhan’ın bu konudaki açıklamaları:
“İnşaat sektörü büyümeyi harekete geçirmekte, altyapı üretmekte ve kentsel dönüşümü sağlamakta hiç şüphesiz çok önemlidir. Ama sanayi ve tarımın yarattığı katma değeri artırmadan büyümeyi sürdürülebilir kılmak imkânsız. Bütçe açığı zaten bozulma eğiliminde iken, seçim öncesinde açıklanan paketle bütçeye gelen ilave 24 milyar TL’lik ek yük, mali disiplin konusunda şüphelere neden olmuştur. İç tasarruflar yeterli değilken kamu açığının artma eğiliminde olması, kaynak ihtiyacını artırıyor. Diğer yandan, petrol fiyatlarındaki artış, yılda 50 milyar doları bulan cari açığı körüklüyor. Ekonominin cari açıkbütçe açığı kapanına doğru sürüklendiği düşüncesi, TL’nin değeri üzerinde baskı yaratıyor. Bu değerlendirmeler, Türkiye’nin kredi notunda düşüşlere neden oluyor. Bu durumun önüne geçilmesi için makroekonomik dengeleri tesis edecek bir programın devreye sokulması gerekiyor.”

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, gelir dağılımından daha az pay alan kesimlere seçimlerden hemen önce verilen desteklerin seçim sonrasında bozulan bütçe açığı nedeniyle geri alınmak durumunda kalındığını dile getirerek, “Bunun yerine, bireyler ve bölgeler arası gelir dağılımını daha dengeli hale getirecek uzun vadeli bir strateji yürütülmeli.
Eğitim sisteminde son 15 yılda 15 kez değişiklik yapıldı ama sistem bir türlü düzeltilemedi. Sorunların nedenini ve doğasını anlayabilen ve çözüm üretebilen bir nesil yetiştirmeyi daha başaramadık. Çocuklarımızı dünyadaki yaşıtlarının gerisinde yetiştiriyoruz, büyüttüğümüz gençlerimize iş alanıaçamıyoruz” diyor.