Özel sektörün bir kısmının, kamunun ise tamamının 9 günlük bayram tatili sona erdi. İnsanlar, "üretimden" uzak geçen tatilin rehavetini henüz üstlerinden yeni atmaya başladı. Bu arada "araştırma" şirketleri de tatilde harcanan paraların hesabını yaptı. Ajanslara, gazetelere, televizyonlara neredeyse her gün yeni bir istatistik düşüyor. Kuşkusuz tatilin en çok sevineni turizm ve perakendeciler. Tabii bir de hiç hesapta olmayan "sektörler". 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, "bazı İstanbullulara" bayram tebriği kartı gönderdi. "Normalde" iyi niyetli bir yaklaşım olarak düşünülebilir. İletişim çağında eski alışkanlıkları tekrar canlandırmak, nostalji vs. Ancak içinde bulunduğumuz ekonomik darboğazda belediyenin kasasından eski parayla 9 trilyon lira (9 milyon lira) bayram kartına ödeme yapması tepkilere neden oldu. Peki, 9 trilyonla neler yapılabilirdi? 

Örneğin İstanbul Borsası'nda halka açık şirketlerden en az 6'sının hissesi alınabilirdi ki (zaten halka açıksa paraya ihtiyacı var demektir). Tabii bu uç bir örnek, aklımıza direk tam teşekküllü hastane, okul geliyor. Bunlar dışında İBB, eğer gerçekten bayramda birilerini sevindirmek istiyorsa, direk ihtiyaç sahiplerini ilgilendiren faaliyetlerde bulunabilirdi. Yaptıklarını ikiye, üçe katlayabilirdi.
Böylelikle İstanbulluların vergisi, kağıtçılara, matbaacılara, dağıtım şirketlerine ve Ara Güler'e telif olarak gitmez, daha iyi bir amaç için kullanılabilirdi. 

Yüzde 10 ila 55 zam

İhtiyaç sahipleri ve israftan konu açılmışken aklıma yoksulların "süpermarketi" olarak bilinen BİM ve A101 geldi. Bilindiği gibi bu tip marketler, ürünlerin üzerine az bir miktar kâr koyarak neredeyse toptan fiyatına tüketiciyle buluşturuyor. Bu da açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan vatandaşlar için oldukça önemli bir avantaj sağlıyor. Bunun öneminin her geçen gün artmasını, her gün hızla sayısı artan market şubelerinden anlayabiliyoruz. Ancak bu marketler de artık ekonomik krizle boğuşamayacak duruma geldi. Zira "kendi markalarına bile" yüzde 10 ila yüzde 55 arasında zam yaptığı öğrenildi. Konu duyum olarak kalmasın diye bir market çalışanıyla konuştuk ve durumu doğruladı. Dolayısıyla yoksulların marketi artık "grosmarket" seviyesine yaklaştı.

İki kadın: Biri açık, diğeri kapalı!

Marketler, tüketiciler, perakendeciler derken, AVM'lere de bir bakmak lazım dedik ve Hazine Bakanı Berat Albayrak'ın kiralarda lira dönemine geçme açıklamasına kilitlendik. AVM'lerin bir kısmı kuru sabitledi, ancak Nuh deyip peygamber demeyenler de var. Üstelik İstanbul'da çoğunlukta. Döviz kuru sabitlenmiş bir AVM'de mağaza sahipleriyle bu konuyu konuşurken, tuvalete gitme ihtiyacı duydum. "Normal kıyafetli bir kadın" lavaboda ellerini yıkıyor. Arkasında ise sadece gözleri görünen bir Arap kadın, ellerini yıkayan kadının göğüs dekoltesine takılmış, onu izliyor. Bir süre sonra ellerini yıkayan kadının dikkatini çekti ve gözleri kendisine asılı kalmış kadına dönüp İngilizce "Dinini seviyor musun?" diye sordu. Sadece gözleri görünen çarşaflı kadın, kendi üstünü başını süzerek "Nefret ediyorum" diye cevap verdi. Bu cevaptan sonra lavaboda İngilizce bilen açık ve kapalı kadınların birbirine bakışları ise iki taraf için de çaresizliğin resmiydi.