Türkiye'de kutuplaşmanın etkilerini son yıllarda o kadar hisseder olduk ki neredeyse ülkenin yarısının ak dediğine diğer yarısı kara der oldu. İdeolojik fikir ayrılıklarını anlıyorum ancak tüm toplumu ilgilendiren ülkenin ekonomik durumu hakkında öyle farklı yorumlar yapılıyor ki anlamak mümkün değil. Bir tarafta ülke ekonomisi süper uçuyoruz diğer tarafta battık batıyoruz. Gerçek olan halkın hissettiğidir ancak bir tarafta evine ekmek götüremeyen işsiz insanlar varken diğer tarafta AVM'lerde marketlerde çılgınca alışveriş yapan insanları görüyoruz. 

Halkın bir kısmının duyguları tavan yapmış çılgınca alışverişe vermiş kendisini. Diğer kesim yarını nasıl getireceğim düşüncesinde evine ekmek götürebilme derdinde. İki kesimin tek ortak noktası " Ruh sağlığı bozukluğu " anti-depresan kullanımında ciddi bir artış olduğu söyleniyor. Neyse ki milletimizin imdadına MHP yetişti ruh sağlığı yasası teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisine sundu.   
Yazılı, görsel medya, sosyal medya maalesef insanlarımızı tüketim toplumu haline getirdi. Ayağını yorganına göre uzat gibi atasözlerimiz kütüphanelerin tozlu raflarında yerini aldı. Eskiden parası olan ev, araba alabiliyorken, bankalar vatandaşa sen yeter ki al diyerek kredi verme yarışına girdi. Vatandaşta yeter artık ev sahibine kira ödeyeceğime bankaya öderim diyerek sanki konutu ve otomobili yanında götürecekmiş gibi ömrünün sonuna kadar borcun altına girmekten çekinmiyor.

Herkes ev sahibi olmak, araba sahibi olmak iyi şartlar altında yaşamak ister bu insani bir istektir itirazım yok. Ancak sonunu düşünen kahraman olamaz söylemiyle gözünü karartan vatandaş elindekini kaybedince depresyona giriyor, intihar ediyor toplumsal çöküntü ortaya çıkıyor. Tüketim toplumu olduk maalesef üretmeden sürekli tüketiyoruz bunun sonunun karanlık olduğunu bilmek için ekonomist olmaya gerek yok sanırım.

Tasarruf kelimesi bir anlam ifade etmiyor artık bizim için varsa yoksa tüketim. Peki tüketim hiç olmayacak mı harcamadan esnaf nasıl kazanacak çark nasıl dönecek? Bu durum ekonomide tasarruf paradoksu olarak adlandırılıyor. Yani tasarruf artınca reel gelir azalıyor. J.M Keynes ise bu durumu şöyle açıklıyor; Bir kişinin daha fazla tasarruf yapması kişinin zenginleşmesine, tüm kişilerin daha fazla tasarruf yapmaları ise, toplumun daha az mal üretmesi anlamında fakirleşmesine yol açar. Mr. Keynes bireysel tasarrufa sözüm yok ama toplu eyleme karşıyım diyor. Dünyanın kabul ettiği bir ekonomi dehasına laf söyleyecek halimiz yok ancak cep delik, cepken delik durumu söz konusuysa tasarruf etmeyeceğiz de ne yapacağız birader. 

Bu bağlamda; ekonomi kötüye mi gidiyor? Yoksa her şey yolunda mı sorusunu şöyle cevaplayabiliriz. Ülkede ekonominin iyi gittiğini düşünen ve kötü gittiğini düşünen iki kesim var. Birine göre her şey yolunda uçuyoruz, diğerine göre Titanic su almaya başladı batıyoruz.  Ekonomi ile ilgili her gün yeni bir paket açıklanıyor. Ziraat Bankası vatandaşın ve futbol kulüplerinin borçlarını yapılandırıyor. Tüketimin artması için kampanyalar havalarda uçuşuyor demek ki bir şeyler yolunda gitmiyor. Bu bağlamda;  üretimi çeşitlendirelim ve sürekli hale getirelim. Kaliteli, katma değer ürün ortaya çıkaralım ve dünyaya satalım. Mr. Keynes'in söylediği gibi tüm kişilerin daha fazla tasarruf yapması nedeniyle toplumun fakirleşmesinin önüne geçelim.