Eğitim sistemimiz her geçen gün geriye gidiyor...

Yapılmak istenen değişikliklerle eğitim sistemi sanki çökertilmek amaçlanıyor. 

Öğretmen Performans Değerlendirme Yönetmeliği taslağı yayımlandı. Değişiklikle, öğretmenlere performans sistemi getirilmek isteniyor.

Değişiklik yürürlüğe girerse; okul müdürü, zümre arkadaşları, diğer öğretmenler, veliler ve öğrenciler, öğretmenin performansını değerlendirecek.

Şaka gibi diyeceğim ama bu kadar kötü şaka bile olmaz...

Öğretmen öğrenciye not verecek, öğrenci de öğretmene not verecek...

Bu kadar kötü bir sistemin, dünyanın herhangi bir yerinde uygulandığını bilen var mı?

Bir öğretmenin performansını değerlendirebilmek için o konuda donanımlı, etkin ve gerçekten değerlendirecek kapasiteye sahip olmak gerekir.

Yüz binlerce öğrencinin sınavlarda sıfır çektiği ülkemizde, öğrencilerin böyle bir donanıma sahip olduğunu düşünmek hangi akla hizmettir.

Öğrencilerden geçtim, bir öğretmeni değerlendirme kapasitesi olan velilerin oranı ne kadardır...

Öğretmenler arasında, siyasi, dini, sendikal, hatta mesleki çekememezliğin hat safhada olduğu ülkemizde, kaç öğretmen hakkıyla performans değerlendirmesi yapar?

Ya da kaç müdür hakkaniyetli bir değerlendirme yapabilir...

Daha önce öğretmenler dahil tüm memurlara sicil notu verilirdi. Gereksiz diye 2011 yılında memurlara sicil notu verilmesinden vazgeçildi.

2014 yılında getirilen sistemle, okul müdürlerini, öğretmenler, veliler ve öğrenciler değerlendirmişti... Sonuç hüsran olmuştu... 

2015-2016 eğitim öğretim yılında okul müdürleri öğretmenlerin performansını değerlendirdi... Yine hüsranla sonuçlandı...

Şimdi tüm öğretmenleri daha geniş bir kesim değerlendirsin isteniyor...

Öğretmenlerin itibarini nasıl yerle bir edersiniz, eğitim sistemine en büyük zararı nasıl verebilirsiniz diye sorulsa... Sanırım performans sistemi önerilirdi...

Daha yönetmelik yürürlüğe girmeden, öğrenciler ve velilerin, öğretmenden hesap sormak için diş biledikleri düşünülürse...

Getirilmek istenen sistemin vahameti daha net anlaşılır...

Yanlıştan dönün diyeceğim ama...

Yanlış demek eksik kalır, eğitim sistemini ve öğretmenlik mesleğini katletmekten vazgeçin...

****
Kahırdan öldüren evlat

Köyün birinde yaşayan Harun beyin, sekiz oğlu ve iki kızı vardı. Harun bey, çocuklarını okutur ve bu konuda hiçbir özveriden kaçınmaz. Çarşıdan ev kiralar, köyden yiyecek ve yakacak taşır. Çocuklarının hasta olmaması için didinir, onlara kol kanat gerer. Kolay değil, onca çocuğu ortaokulda okutmak. Harun bey, olmayacak işi başarır.

Ortaokulu bitiren çocuklar liseyi okumak üzere başka büyük şehirlere giderler. Harun beyin masrafları artar. Hiçbir yerden yardım alamaz. Çocukları hasta olmadan ve sınıfta kalmadan okulu bitirirler, hayata atılırlar.

Çocuklarından mühendis, subay, öğretmen ve sanatkâr olanlar vardır. Bir baba için mevcut tablo gurur vericidir. Herkes onu köyde imrenerek ve kıskanarak takip etmektedir. Devlet çocuklarına görev verir, maaş almaya başlarlar. İyi evlilikler yaparlar. Hepsinin eşi şehirlidir ve memurdur.

Bir gün baba Harun bey ve eşi, büyük şehirde yaşayan çocuklarının yanına gider. 

Oğlu mühendis, gelin hanım ise hekimdir. O sıralar Amerikalılar Ay'a ve gezegenlere uzay araçları göndermektedir. Ay'a iniş gerçekleşmiştir ve televizyondan seyredilmektedir. Bu sırada evdeki konuklar bilim ve uzay konusunda sohbet etmektedirler. 

Baba Harun bey, konuya kulak misafiri olur. Söze karışır ve "Uzaya gitmek günahtır, Allah buna izin vermez" der.

Konuklar şaşkın şaşkın bakarlar ve Harun beyi göz ucu ile süzerler. Söz sırası mühendis oğluna gelir. Kendisinden açıklama beklenmektedir. Konuklarının yanında mahcup olur ve utanır. Babasını göstererek, "Bu köylü kılıklı bunak, benim köyümdendir. Köyde bana hizmet eder, marabalık yapar" der.

Bu sözleri duyan Harun bey, çok kötü olur. Başı döner, kan basıncı yükselir ve olduğu yere yığılır kalır. Yıkılır, emeklerinin boşa gittiğini görür. Kahrolur, ama iş işten geçmiştir. Ağlar, dövünür, olayı herkese anlatır. Olaydan o kadar etkilenir ki, bir süre sonra da kahrından ölür.

Ölmeden önce şu nasihatte bulunur:

"Anneni-babanı sakın hakir görme."

***

TEBESSÜM

Boya kutusu

Temel Karayolları Müdürlüğünde işe başlar. Şehirlerarası bir yolda çizgileri çekmekle görevlendirilir. Verilen bir kutu boya ve fırça ile işe koyulur. Bir gün amiri gelip Temel'in günlük yaptığı işin yazılı olduğu çizelgeye bakar; "1. gün 500 metre, 2. gün 300 metre, 3. gün 150 metre, 4. gün 100 metre."

Amir:

- Temel, sen gün gittikçe tembelleşiyorsun musun ne?

Temel cevap verir:

- Haşa amirim. Elimden geldiğince hızlı çalışıyorum ama boya kutusundan iyice uzaklaştım.

****

GÜNÜN SÖZÜ

Hiç kimse duymak istemeyen biri kadar sağır olamaz.

W. Shakespeare