Eflatun Cem Güney, kendi yazdığı hayat hikâyesine şöyle başlıyor: "Soyca Sivaslıyız. Ben 1896'da babamın telgraf müdürü olarak bulunduğu Hekimhan'da dünyaya gelmişim." Sivaslı Telgraf müdürü Ahmet Hurşit Beyin  ve Hayriye hanımın oğluydu. Altı yaşında babasını, yedi yaşında annesini yitirdi. Amcası Sivas Posta Müdürü Şevket Beyin yanında büyüdü. 1918'de, Birinci Dünya Savaşı'nın henüz sona erdiği günlerde, (Sivas Lisesi) Sultaninin Edebiyat Bölümünü bitiren tek öğrenciydi. 

1918'de Konya Öksüz Yurdu'na Türkçe öğretmeni olarak atandı. Mütareke günlerinde duygularını şiirlerle anlattı. Atatürk'ın 19 Mayıs'ta çıktığı kurtuluş yolu, umudunu yeşertti. Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyetinin Konya'daki çalışmalarına katıldı. Kuvayi Millîye'nin Öğüt gazetesi ile İrşat dergisinde çalıştı. Kurtuluş edebiyatımızın ilk eserini, "Matem Sesleri" adlı şiir kitabını yayımladı. 

Daha sonra sınava katılarak lise öğretmenliğine geçti. Çalıştığı illerde dergiler çıkardı. Hamdullah Suphi'nin bakanlığı döneminde toplanan ilk Maarif Kongresine katıldı. Türkçe, Edebiyat kitaplarının incelenmesi çalışmalarına katıldı. 
1950-1956 yılları arasında Topkapı Müzesi müdür yardımcılığı görevini yaptı. Gerek bu sarayın gerekse Maarif Nezareti arşivinde araştırmalar, incelemeler yaptı.  Yaratama gücünü   beslemede, yazmada, üretmede bu araştırmalarının katkısı olmuştu. 
İstanbul Milli Eğitim Müdür Yardımcılığına getirildi. İstanbul Halk Eğitim teşkilatını kurmakla görevlendirildi. 1961'de yaş haddinden emekli edildi. Ancak, Halk Eğitimi Başkanlığı ve halk eserleri ha­zırlamak gibi işlerle görevlen­dirilerek 1 Mart 1970'e kadar çalıştı. Böylece resmi hizme­ti 52 yılı doldurdu.

İstanbul'a geldikten sonra folklor çalışmalarını yoğunlaştırmıştı. halk hikâye, masal ve efsanelerini derleyerek kitaplaştırdı. 
 "Ben köy köy dolaşarak, ocak başlarında öz kaynaklarından dinleyerek, el yazması  cönklerinde yüzler­cesini bir bir gözden geçirerek, her türlü  folklor mahsullerimizi derleyip topladım. Ve sonra da bu masalları bu efsaneleri, bu hikayeleri, bu fıkraları sözlü gelenekteki ağız tadıyla kaleme alarak yazılı bir edebiyat payesine erdirmeye çalıştım."

Eflatun Cem Güney, sözlü geleneğimizin bu hazine değerindeki ürünlerinin ağız tadıyla kaleme alırken, ansızın kendi ağız tadı bozuldu. Bir babanın yaşayabileceği acıların en acısını tattı. Oğluyla birlikte Dertli Kaval hikâyesini yazmıştı. Hikâyenin gazetelerde yayımlanacağı günlerdi.  Oğlunu yitirdi. Anlatılmaz  acılar yaşadı, kırk gün kırk gece kapanarak oğluna ağıtlar etti.
O günleri hatırlarken yine gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Şöyle demişti: 

"Ölünceye kadar acısı ve hatırası yüreğimde derin bir olarak kalacak olan üniversitede felsefe tahsili yaparken toprağa verdiğim biricik oğlum Çetin Güney'le yazdığımız Dertli Kaval'ın benim için ayrı bir özelliği vardır. Emek ve yorgunluklarım nasipsiz kalma­dı. 'Masal babası' denildi."

İstanbul Radyosu'nda yaptığı "Bir Varmış Bir Yokmuş" programıyla büyük ilgi toplayan Eflatun Cem Güney'in masal, halk hikâyesi, halk fıkrası, âşık edebiyatı, folklor ve halk eğitimi alanlarındaki yapıtları çekici bir İstanbul Türkçe'siyle işlenmiş örneklerdi. Kendiside masallar yazdı. 

Eflatun Cem Güney, şehir şehir, köy köy, dağ tepe dolaştı. Masallar dinledi, kaydetti onları, yoğurdu, özümsedi, kendi diliyle yazdı; her yaştan insanı buluşturdu masallarla. Masal alanındaki çalışmaları uluslararası bir seçici kurulca dünya çocuk ve gençlik edebiyatının en iyi örnekleri sayıldı. 1956 yılında ona Andersen Ödülü verildi. "Hans Christian Andersen Masal Kurumu" çağdaş masal yazarları içinde, Eflatun Cem'in Açıl Sofram Açıl kitabındaki masalları, 55 milletten şeref listesine aldığı 11 eser arasında en mükemmeli kabul etti. ona Andersen Payesi Şeref Diploması ve Dünya Çocuk Edebiyatı Sertifikası verdi. 1960'ta "Dede Korkut Masalları ile aynı ödül bir kez daha verildi Güney'e.

1972'nin 29 Mayıs'ında jübilesi yapıldığı gün, "Karlı dağın başına bir güneş çaldı." demişti. Oysa, gözlerini kaybettiğinden dağı, karı, güneşi görmesi mümkün değildi. Gözlerinin görmeyişine üzülmekle birlikte, son yazdığı kitabı için "Gözlerimin son çırası" benzetmesi yapmıştı. Eflatun Cem Güney'e göre, halk ruhunun vatanı olan masallardı. 

Çocuk edebiyatımızın verimli bir yazarı olan Eflatun Cem Güney, birçok masalımızın günümüz Türkçe'siyle gün ışığına çıkarılmasında büyük çaba gösterdi. Halk Şiiri Antolojisi, Dertli Kaval , En Güzel Türk Masalları, Halk Türküleri, Bir Varmış Bir Yokmuş, Nasrettin Hoca Fıkraları, Evvel Zaman İçinde, Dede Korkut Masalları, Gökten Üç Elma Düştü, Az Gittim Uz Gittim, Folklor ve Eğitim, Folklor ve Halk Edebiyatı, Aşık Garip, Kerem ile Aslı onun bize armağanı kitaplardan bazılarıydı. Oğluyla birlikte yazdığı Âşık Meslekî, Âşık Kâmili, Âşık Ruhsati, Erzurumlu Emrah gibi eserlerde o alanlarda ilk çalışmalardı. 

"Yıllar tüketmedi, şu kalem tüketti beni. Söyleyecek yeni bir şeyim kalmadı, yazacak, söyleyecek şeyi olanlara bizden selâm olsun." diyen Eflatun Cem Güney aldı başını gitti 1981 yılı ocak ayının ikisinde.

Hiç kuşkum yok ki, Eflatun Cem Güney yaşasa ve bu yazıyı okusaydı, "Gökten üç elma düştü. Beni hatırlayıp ananların başına" derdi. Ruhu şad olsun.