Çoğumuz “Annabel Lee” şiirini okurken romantizmin zirvesine ulaşırız. Bilir misiniz onun şairi kısa ömrünü yoksulluk ve sefalet içinde geçirmiş, yanlış anlaşılmış ve hep aşağılanmıştı.
19 Ocak 1809'da Boston'da Massachusetts'de doğdu. Anne ve babası profesyonel oyuncu olan Poe, üç kardeşten ikincisi olarak dünyaya geldi. Önce babası evi terk etti ardından annesi 1810 yılında veremden hayatını kaybetti. Poe'yu zengin bir tüccar olan John Allan ve eşi Frances evlat edindi. Edgar'ın Allan soyadını, bu tüccardan aldı.
Edgar Allan Poe'nun eğitim hayatı gittiği Virginia Üniversitesi'nde başladı. Antik ve modern diller üzerine eğitim görmek istemişti. Ama, alkol, kumar ya da borçları nedeniyle okuldan ayrılmak zorunda kaldı. Kâtiplik ve gazete yazarlığı yaptı. Annesini küçük yaşta kaybeden Edgar Allan Poe, kendisini büyüten Frances Allan'ı 1829 yılında kaybetti. Frances Allan'in ölümü ve John Allan ile anlaşamaması sonrası Poe aileden uzaklaştı. Orduda bir süre görev alan Poe, West Point Askeri Akademisine kayıt oldu ve buradan da atıldı. Ardından yazılarını yayımlamaya bu dönemlerde başladı.
Hastalık ve yoksullukla geçen yaşamına rağmen hayatı boyunca üretken olan polisiye edebiyatın atası Edgar Allan Poe, sayısız makale ve öykü yayımladı. 7 Ekim 1849’de öldü.
Amerikan Gotik edebiyatın öncülerinden birisi oldu. ABD'nin ilk kısa hikâye yazarlarından olan Poe modern anlamda korku, gerilim ve polisiye türlerinin de öncüsüydü. Bugün birçok kimse tarafından ABD'nin ilk büyük yazarı kabul edilse de Poe hayattayken sık sık küçük düşürülmüş ve yanlış anlaşılmıştı.
Poe, iyi bir şair olduğunu da ispatlamıştı. Kullandığı imge ve metaforlarla okurunu, kendi zihninin derinliklerine çeken Poe, unutulmaz şiirlere imza atmıştır. Kuzgun'un diğer şiirleri arasında çok özel bir yeri vardır; çünkü Kuzgun, kendi adının yanına bir gölge gibi düşmüş, Poe'nun adının duyulduğu her yerde bir yankı gibi kendini hatırlatmıştı.
“……….
…………
Kalkıp haykırdım: "Getirsin ayrılışı bu sözlerin!
Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!
Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!
Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni, git kapımdan!
Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."
Oda kapımın üstünde, Pallas'ın solgun büstünde
Oturmakta, oturmakta Kuzgun hiç kıpırdamadan;
Hayal kuran bir iblisin gözleriyle derin derin
Bakarken yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan,
O gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan
Kalkmayacak - hiçbir zaman!
Gururlu, sert havasına siyah kuşun alışınca Hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan; "Gerçi yolunmuş sorgucun" dedim, "ama korkmuyorsun Gelmekten, kocamış Kuzgun, Gecelerin kıyısından; Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm kıyısından? " Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."
Melih Cevdet Anday’ın dilimize kazandırdığı Annabel Lee şiiri şöyle:
Senelerce senelerce evveldi
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz
İsmi; Annabel Lee
Hiç birşey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekten başka beni
O çocuk ben çocuk, memleketimiz
O deniz ülkesiydi
Sevdalı değil karasevdalıydık
Ben ve Annabel Lee
Göklerde uçan melekler
Kıskanırlardı bizi
Bir gün işte bu yüzden göze geldi
O deniz ülkesinde
Üşüdü bir rüzgarından bulutun
Güzelim Annabel Lee
Götürdüler el üstünde
Koyup gittiler beni
Mezarı oradadır şimdi
O deniz ülkesinde
Biz daha bahtiyardık meleklerden
Onlar kıskanırdı bizi
Evet! Bu yüzden 'Şahidimdir herkes ve deniz ülkesi'
Bir gece rüzgarından bulutun
Üşüdü gitti Annabel Lee
Sevdadan yana kim olursa olsun
Yaşca başca ileri
Geçemezlerdi bizi
Ne yedi kat göklerdeki melekler
Ne deniz dibi cinleri
Hiç biri ayıramaz beni senden
Güzelim Annabel Lee
Ay gelir ışır, hayalin erişir
Güzelim Annabel Lee
Orda gecelerim uzanır beklerim
Sevgilim sevgilim hayatım gelinim
O azgın sahildeki
Yattığın yerde seni...