ABD'yi yönetenler daima insanlığın belası oldu ve kendisine hükmeden "obez" canavarları beslemek için kan, vahşet, gözyaşı üretti. Kızılderili katliamını, kölelerini ve birbirlerini katlederek sürdürdüler. Bu bir "kan bağımlılığı"na yolaçtı.

Bugün sahip olduğu gücü, yalan, irin ve kan bulaşmış  parayı ABD'deki "lobi" ve "gravatlı çetelere" borçlu olanlar farklı düşünebilir. Hatta kulağımıza "Aslında Trump iyi biri ama çevresindekiler kötü" diye fısıldayabilir. ABD'nin "mazlum milletler" coğrafyasında varlığını, bu tür "fısıltı ajanlarıyla" sürdürdüğünü bilmesek, inanası geliyor insanın. Ama kazın ayağı öyle değil. ABD'de seçimi kim seçimi kazanırsa kazansın, ülkeyi ve dünyayı "kan emici" bir ahtapot yönetiyor. Evanjelistler, Cizvit'ler falan hiç fark etmiyor.

Hangi ülke kendisi için yapılması gereken doğruyu yapmaya kalksa ve o doğru "küresel çete"nin stratejisine aykırı olsa, anında bir takım "gölge"ler giriyor devreye. Önce etki ajanları siyasi yıpratma kampanyaları yapıyor, ardından ekonomik ve sosyal kaoslar geliyor.

Bu sarmalı Türkiye neredeyse 70 yıldır yaşıyor.

NATO'ya müttefikliğin bedelini en ağır şekilde ödeyen ülkeler arasındayız. Kıbrıs'taki katliamdan, terörle mücadeleye kadar hiç bir zaman "dost ve müttefik ABD" ile NATO'nun desteğini görmedik. Türkiye'nin ekonomik ve sosyal istikrarının önündeki en önemli engellerden biri olan PKK terörünün en yakın destekçileri de NATO üyesi ülkelerdi. Bir de, hiç bir zaman ortaya çıkarılamayan "gladio", "kontrgerilla" veya "derin NATO" diye adlandırılan karanlık dinamikler...

* * *

ABD'nin evanjelist papaz Brunson'u evine göndermediği için Türkiye'ye biçtiği fatura ekonomik olarak hayli kabarık çıktı. Rahip sayesinde, ekonomimizdeki yapısal sorunları görmüyor, "dış güçlerin operasyonu" diyerek geçiştiriyoruz dövizin her gün basamakları tırmanışını. "Dolar şu kadar oldu" yerine, "TL, yabancı para birimleri karşısında şu kadar değer kaybetti" diyerek bakarsak olaya, işin sadece bir papazla alâkalı olmadığını da fark edeceğiz.

ABD, papaz tamamen özgür bırakılsa ve Almanya vatandaşı Türk gazeteci Deniz Yücel gibi özel uçağa bindirilip yola çıkarılsaydı da birşey değişmeyecekti. Yine Türkiye'ye karşı "kıskaç" uygulayacak, farklı şekilde yaptırım kararları açıklayacaktı. Belki de, Rıza Sarraf dosyasının bugüne kadar gizli tutulan bölümleri üzerinden yapılacaktı bu, ama yine de sıkıştırılacaktı Türkiye.

Başkanlar, başkan yardımcıları vs. değişiyor ama "küresel çete"nin "Ölümü göster, sıtmaya razı et" politikası hiç bir zaman değişmiyor.

Mazisi 40 yılı bulan Genişletilmiş Ortadoğu Projesi'nde Türkiye artık İran'la birlikte "hedef ülke" konumunda. İran'la Obama'nın imzaladığı nükleer mutabakatı askıya alan ABD, hiç bir haklı gerekçe göstermeden yeniden bu ülkeye ambargo uygulamaya kalkıyor. İran'la ticaretini sürdürecek ülkeleri de tehdit ediyor. Türkiye'yi de tabii...

* * *

AB, İngiltere, Fransa ve Almanya ortak açıklama yaparak İran'la ticari ilişkilerini sürdüreceklerini duyurduğu gün yaptı Beyaz Saray açıklamayı ve "yaptırımları uygulamayan ülkelerden hesabını soracağız" tehdidini de savurdu.

"Küresel çete" İsrail'in güvenliği ve Büyük Ortadoğu Projesi'nin esenliği için Suudi Arabistan önderliğinde "Vahhabi çetesi"ni, Mısır, Ürdün ve Irak'ı avucunun içinde tutuyor. Saydığım bu ülkeler, çok yakın tarihle Türkiye ile "can ciğer kuzu sarması" iken, şimdi aramızda soğuk rüzgarlar esiyor. Daha birkaç yıl önce, "İslam Ordusu" kurmak için dolaştığımız çöllerde, şimdi Türkiye'yi de hedef alan bambaşka bir ordu kuruluyor.

Suriye'nin kuzeyi ve en zengin petrol yataklarının bulunduğu bölgede de "Kürt lejyoner ordusu" ya da "Paralı Kürt askerleri" eğitimini sürdürüyor. Söylemleri İslâmi olduğu için birçok insana "kutsal" ve "saygın" gelen, ancak İslâm'la alâkası olmayan gruplar, Ortadoğu'da devletleri yıpratmaya, otoritelerini bozmaya ve geniş bir coğrafyayı istikrarsızlaştırmaya devam ediyor.

* * *

"ABD ile Türk Dışişleri arasında mutabakat için görüşme yapılacak" haberinin doğru olup olmadığı bile belli olmadan dolarda minik de olsa bir iniş yaşanıyorsa, bu mesajı iyi okumak gerekiyor. Türk Dışişleri'nin doğrulamadığı bu haberin çıkışı, haberle birlikte doların yönünü aşağıya çevirmesi bile "tuhaf mesajlar" içermiyor mu sizce?

"Küresel çete" istiyor diye, komşularımıza sırtımızı dönme lüksümüz yok. Irak'ta, Suriye'de düştüğümüz kanlı bir tuzak var ortada. İran'ın parçalanıp, ABD ve İsrail'in Doğu sınırımıza yerleşmesinden zerre kadar da menfaatimiz yok.

Batı dünyası artık Türk kamuoyunun topyekûn kendilerini cephe almasından endişe etmiyor farkındaysanız. Batı mallarını boykot söylemi de hiç bir zaman pratiğe dökülmüyor. Tüketimden gelen gücümüzü kullanmamızdan endişe etmiyorlar. Neden mi?

ABD Dışişleri Bakanlığı Danışmanı John Sitilides'in Mayıs 2017'de sarfettiği şu sözler nedenini yeterince açıklıyor:

"Ülkenin yarısı Erdoğan'ı çok severken yarısı ondan nefret ediyor. Bu fark eskiden bu kadar belirgin değildi ancak referandum sonrası bu bölünme daha da ortaya çıktı. Amerika'dan baktığımızda benim endişelendiğim konu, ülkenin tekrar bir araya gelemeyecek kadar siyasi açıdan bölünmüş olması."

Bir araya gelmemizi engelleyen ve bizi birbirimize düşmanlaştıran tüm dinamikleri "etki ajanı" kabul edişim işte bundan...