Yıllar önceydi…

Son Çağrı Gazetesinde çalışırken dört arkadaş çok samimi idik.

Ali, Duygu, ben ve biri daha…

Her şeyi birlikte yapar, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi…

Derken Son Çağrı Gazetesi kapatıldı…

Yeni Ufuk adıyla başka bir gazete çıkarılacaktı. Gazetenin başındaki ekip değiştiği için çalışanların bir kısmının işine son verildi…

Ali, Duygu ve ben de kapının önüne konulanlardandık… Diğer arkadaş yeni ekiple gazetede kaldı.

Bir hafta sonra kalan alacaklarımız için Ali, Duygu ve ben tekrar gazeteye gittik…

Bizim işten çıkarılmamız için ismimizi listeye yazan kişi bile geldi yanımıza, çok üzüldüğünü söyledi…

Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen diğer arkadaş bizi gördü… “Elimde çok iş var, bitireyim hemen yanınıza geleceğim” deyip uzaklaştı…

Gazete daha yayına bile başlamamıştı. Elinde iş falan da yoktu…

Can ciğer arkadaş sandığımız kişi yüzümüze bile bakmamıştı…

Biz sadece gazeteden değil, dost sandığımız o kişiden de orada ayrıldık…

Duygu ve Ali, hâlâ can ciğer dostum… Diğerinin adını bile anmıyorum…

Bütün bunları şunun için anlattım…

Yakın bir arkadaşımın başına talihsiz bir olay geldi, haksızlığa uğradı…

Geçen hafta birlikteydik…

Okul arkadaşlarını, en yakın arkadaşlarını, hatta bazı akrabalarını aradığını ama telefonlarına bile çıkmadıklarını anlattı…

Bulunduğumuz kurumda da başka bir arkadaşı vardı… Yanımda onu aradı… Telefonu açmadı…

“Yerindeysen yanına geleceğim” diye mesaj attı.

Görüşmek istemiyorum diyemedi, yerimde değilim diye cevap verdi…

Yerinde olmasa bile kurum içinde olunca en fazla yarım saat, diyemedin bir saat sonra yerine geçerdi. Bekle geliyorum, diyemedi…

Başınıza bir iş geldiğinde, zor zamanınızda aman bizimle gözükmesin diye herkes kaçacak delik arıyor…

İşler yoluna girince de herkes dostum arkadaşım diye pervane olmaya başlıyor…

Üç kuruşluk menfaat için kıvıra kıvıra başları dönüyor…

Dost görünmek değil, dost olabilmek ve de dost kalabilmek önemli…

Gerisi menfaatperestlik…

*****

83 lira 75 kuruş
 

Bir sanat merkezinde tanınmış bir ressamın sergisi vardı. Ressam sergisini gururla dolaşırken resimlerden birinin karşısında durmuş resmi hayranlıkla izleyen bir kız çocuğu dikkatini çeker…

Kız bir yandan tabloya bakarken, arada çantasını karıştırıp bulduğu paraları avucuna alır...

Ressam, babacan bir tavırla çocuğun yanına yaklaşır. “Resmi beğendin mi?” diye sorar.

Kız çok ciddi bir sesle “Evet” der ve ekler: “Acaba satılık mı? Anneme almak istiyorum.”

Tablo yüz binler değerindedir.

Ressam gülerek kıza sorar; “Kaç paran var?”

Kız ciddi ciddi avucundaki paraları sayar.

“83 lira 75 kuruşum var, bütün param bu” der.

Ressam tablonun etiketine bakar ve “Ne kadar şanslısın. Tablo da tam 83 lira 75 kuruşa satılık. Al bakalım tablo senin” diyerek tabloyu kız çocuğuna verir.

Bu konuşmaları karşıdan seyreden galeri sahibi ressamın yanına giderek hiddetle, “Ne yapıyorsunuz siz! O tablo yüzbinler değerinde” diye bağırır.

Ressam sakin ve mutlu bir şekilde cevap verir: “Doğru benim tablolarıma yüzbinler verenler var ama bugüne kadar bütün servetini veren hiç kimse olmamıştı…”

*****

TEBESSÜM

Şarj

Bir telefoncuya giren genç, en son çıkan telefonları incelemeye başlar. Sürekli bir kusur bulma peşinde olan genç, gülen bir yüzle onu izleyen kasiyere döner ve sorar:

- Bunun şarjı bir ay gider mi?

- Sırtında bir aküyle dolaşırsan gider.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Ne adaletsiz bir dünya! Kimi günahları ile yükseliyor, kimi iyilikleri ile kaybediyor.

Shakespeare