Çankırı yöresinde Dobi Ahmet olarak tanınan Ahmet Altuner, 1904 yılında Çankırı’nın Şeyhosman mahallesinde doğdu. Bu mahalle, Çankırı’yı fetheden ve beylik merkezi yapan Karatekin’in adıyla anılmaktaydı. Ahmet’in babasının adı Hüseyin, annesinin adı Hatice’ydi. Üç erkek kardeşin en küçüğüydü. Ağabeylerinin biri askerdeyken, diğeri hastalık sonucu ölmüştü. Ailenin tek erkek çocuğu olarak büyüdü. Zamanın koşulları nedeniyle uzun bir öğrenim yapamadı. Çankırı’da kilolu kişilere “Dobi” derlerdi. Atalarımız “Yiğit lakabıyla anılır,” derler. Ahmet, kısa ve şişman olduğu için “Dobi Ahmet” olarak anılmaya başladı. Çankırı’da adı ve soyadıyla değil hep lakabıyla anıldı. TRT repertuarında bulunan türkülerinin kaynak kişisi bölümünde “Dobi Ahmet” olarak kayıt altına alınmıştı.

Bütün Anadolu’nun yoksulluk ve yoksunluk içinde bulunduğu yıllarda çocukluk dönemini geçiren Dobi Ahmet, küçük yaşta babasına yardımcı olmaya başlamıştı. Saza, söze meraklıydı. İyi bir saz ustası olan Hüsmen Ağa’dan dersler alarak yavaş yavaş kozasını ördü. Kısa zamanda yaran toplantılarının aranan kişisi oldu. Sazı yatırarak çalmasıyla ünlenmişti. Sesi çok güzeldi. Sakin uysal yaratılışlıydı. Başında fötr şapkası, belinde püsküllü kuşağı ile dikkatleri çekiyordu. Çankırı il merkezinde, ilçelerinde, köy ve kasabalarında Türk Milli Kültürü yaşatılıyor. Günümüzde de Çankırı köylerinde köy odaları bulunuyor, geleneksel Türk konukseverliğinin en güzel örnekleri bu odalarda sergileniyor. Çankırı kültür hayatının önemli unsurlarından birini yaran meclisleri oluşturuyor. Yaran meclisleri Oğuzlardan günümüze ulaşan loncalık, ahilik geleneklerinin Çankırı’daki devamıydı. Yiğit Anadolu insanlarının bir araya gelerek belirli ilke ve kurallar üzerinde oluşturduğu etkinliklerdi. Temelinde sevgi ve kardeşlik hamuru, birlik ve dayanışma ruhu bulunuyordu. Musiki de Yaran meclislerinin bir parçasıydı. Sesi güzel olan yaranlar, çavuş tarafından işaret edilerek kaldırılırlar, bunlar yüzleri yarana dönük olarak yan yana iki diz üzeri otururlardı. Sazendelerle birlikte akşam havaları söylenmeye başlardı.

Dobi Ahmet, komşuları Fadime’ye âşık olmuştu. Bu aşkın ateşi ile yanıyordu. Damlamca’nın üst kısmında Hacettepesi ile Kümbet asındaki kayaya çıkarak orada Fadime için yanık yanık türküler söylüyordu. Fadime’nin evi hemen aşağıdaydı. Dobi Ahmet hakkında araştırma yapan Aydın Demiröz, onun yakın arkadaşı Teksaz Zeki’den dinlediklerini kaleme almış ve şunları yazmıştı:
“Fadime teyzenin görmediği
halde yanık yanık türkü söyleyen
Ahmet amcaya gönlü düşmüş ve
kaçmış. Hatta Fadime teyzeye
Fadime adlı bir türkü ile yine Fadime
teyzeye hitaben birkaç türkü
yakmış. İmaret türküsü de Fadime
teyze için yakılmıştır. Birgün
Ahmet amca ve Fadime teyze ile
sohbetimiz sırasında Fadime teyze,
”Ah oğul ben bu adamın sesine
vuruldum. Görseydim hiç alır
mıydım.“ diye latife yaptı.”
Dobi Ahmet’in 1929 yılında
tek çocuğu Meliha Hanım doğmuştu.
Düğünlerde saz çalıyordu.
İçkiye alışmıştı. Bazen günlerce
ara vermeden içiyordu. Çok istemesine
rağmen alışkanlığını bırakamıyordu.
Saz öğrenmek için
yanına gelenlere, önce yüz vermez
“Saz sarhoş, berduş eder,”

derdi. Karşısındaki yine de öğrenmekte ısrar ederse, sazını akort eder, eline verirdi. Bunlardan biri Çankırı mahalli sanatçılarından Teksaz Zeki’ydi. Dobi Ahmet’in en yakın arkadaşı Urgancı Hüseyin Zevk ve Ahmet Daldal’dı. Hüseyin Zevk’le birlikte Muzaffer Sarısözen ve Ankara Devlet Konservatuarını onlarca türkü vermişlerdi. Dobi Ahmet 1940’lı yıllarda düğünlerde saz çalmayı bıraktı. Ancak çok özel yaran meclislerinde ısrar üzerine saz çalıp türkü söylüyordu. Kahvecilik yapmaya başladı. Saz ve türkülerden uzaklaşması, onu huysuz bir adam yapmıştı. İçkiye düşkünlüğü
nedeniyle kahveciliğin yanında Tekel ve ekmek bayiliğine de başlamıştı. Dobi Ahmet 1960 yılında sindirim sistemi rahatsızlığına yakalandı. Aşırı kilo kaybetti. Çankırı Devlet Hastahesi’nde tedavisi mümkün olmayınca, Ankara’ya nakledildi. Sanatçı olduğu için burada ilgi göstermişlerdi. Geçirdiği operasyon başarılı oldu. On yıl daha yaşadıktan sonra aramızdan ayrıldı.