Son günlerde hoca diye ortalıkta dolaşanların fetva diye söyledikleri saçmalıklar çok konuşulur oldu.

İki açıdan durum çok vahim...

Birincisi Allah'ın hak dini İslâm, yanlış anlatılıyor.

İslâmiyet, maalesef argo tabirle belden aşağı düşünen, belden aşağı yasak koyan bir din olarak gösteriliyor...

İlk emri oku olan, düşünmeyi, araştırmayı emreden İslâmiyet, maalesef kimi kendini bilmezler yüzünden yatak odasına hapsedilmek isteniyor.

İkinci vahim durum ise dinimize bu kadar zarar veren, müslümanları rencide eden hoca kılıklı kişilere, toplumun bir kesimi maalesef itibar gösteriyor...

Bu kişiler, el üstünde tutuluyor, hatta söyledikleri haşa haşa Allah'ın emrinden bile önemli sayılıyor.

Ben dahil hepimiz, akla mantığa sığmayan, dinle de ilgisi olmayan bu fetvaları veren kişilere kızıyoruz. Eleştiriyoruz. Hatta az bile söyleniyor.

Bu insanlara büyük alim diye itibar etmezsek, değer vermezsek zaten konuşamazlar.

Herkes herşeyi söyleyebilir. İnsanların ağzı çuval değil, bağlayamazsınız.

Her söyleneni, her konuşanı umursamadığımız gibi, bu insanları da ciddiye almazsak sorun asgariye inecek...

Daha da önemlisi önce dinimizi öğrenmeliyiz... Dinizi sağlıklı kaynaklardan, gerçekten bilen alimlerden öğrenirsek bu insanlara kimse itibar etmez...

Ama dinimizi gerçek alimler yerine merdiven altı hocalardan öğrenmeye kalkarsak, sonumuz daha da beter olur...

Yarım doktor candan, yarım hoca imandan eder, derler...

Çeyrek hocaların yapabileceklerini varın siz düşünün...

****
Kul hakkı

Eski Endülüs hükümdarlarından biri fakir bir kadının arsasına yeni bir saray yapılmasını emretti. Fakir kadının arsası, hükümdarın sarayına alındı ve hükümdar arsanın bedelini de ödedi. Müşkül durumda kalan kadın, çareyi, hükümdarı, kadıya şikâyet etmekle buldu. 

Zamanın Şeyhülîslâmı, kadını dinleyip haklı olduğuna hükmettikten sonra, hükümdara hiçbir şey söylemeden bir çuval ve bir de kazma kürek alıp kadının arsasından toprak doldurmaya başladı.

Padişah sarayından Şeyhülîslâmı seyrediyor kendi kendine:

- Herhalde Şeyhülislâm aklını oynatmış olsa gerek, diyordu.

Şeyhülislâm çuvala bir miktar toprak doldurdu ve sırtına alıp götürmek istedi. Fakat ihtiyar olduğundan ve toprak da ağır olduğundan kaldıramamıştı. Biraz daha toprak koyup çuvalı ağzına kadar doldurdu. Tekrar kaldırmak istediğinde tabi ki, yine kaldıramadı.

Şeyhülislâmın bu acaip halini seyreden hükümdar daha fazla sabredemeyip huzuruna çağırdı ve:

- Hocam, sen bu zayıf halinle bu çuvalı nasıl kaldıracaksın? Bir de çuvalı boşaltacağına habire dolduruyorsun. Bunu kaldıramayacağını nasıl düşünemiyorsun? diye sordu.

Şeyhülîslâmın istediği olmuştu:

- Peki Sultanım, siz benim omuzlarımın o çuvalı kaldıramayacağını biliyorsunuz da yarın huzur-u ilâhîde o arsayı kaldıracak güce sahip olamayacağınızı niye düşünemiyorsunuz? Sizin omuzunuz benim omuzlarımdan çok mu kuvvetli? diye konuşmaya başlayınca hükümdar hata ettiğini, hocanın kendisini ikaz için böyle yaptığını anladı ve kadının arsasını gasbetmekten vazgeçti.

***
TEBESSÜM

Allah biliyor

Temel seçimlerde milletvekilliğine aday olur. Bir mitingte konuşma yapması gerekir. Halka hitap edeceği yere gelir. Ağır adımlarla kürsüye yürürken, bir yandan da konuşma metnini cebinden çıkarmaya çalışır. Kürsüye vardığında konuşmayı bulamaz. Bozuntuya vermemeye çalışarak son bir kez kontrol eder. Konuşma metnini bulamayınca hiç bozuntuya vermeden durumu açıklar:

- Sevgili hemşehrilerim! Bu kürsüye çıkana kadar konuşacaklarını bir ben bir de  Allah biliyordu... Şimdi ise yalnıca Allah biliyor....

****

GÜNÜN SÖZÜ

Hiçbir acı, cehaletten daha fazla zahmet verici değildir. 

Hz. Ali (R.A)