CHP'nin sürpriz bir şekilde İstanbul'a aday gösterdiği Ekrem İmamoğlu, Habertürk ekranlarında birçok mesaj verdi ama şehre dair tek bir proje sunmadı. Kolay değil tabii. Sadece 5 yıllık ilçe belediye başkanlığı tecrübesi bulunan bir ismin, "Seni Büyükşehir'e aday gösterdim" diyen iradeye de karşı koyması mümkün değil, kısa sürede proje hazırlaması da. "Proje ekibimiz çalışıyor" dedi, "Önceliğimiz trafik" dedi ama "Nasıl olacak" sorusu askıda kaldı...

İmamoğlu'nun işinin zor olacağını daha önce de söylemiştik. Kendisi de biliyor ateşten gömlek giydiğini ama ok yaydan çıktı bir kere ve geri dönüş yok. CHP Genel Başkanı, parti yönetiminde önemli görevler üstlenmiş Akif Hamzaçebi ve Gürsel Tekin'i bir kenara itip, İstanbul'un "orta direk" sakinleri için inşa edilmiş ve 3 beldeden birleştirilmiş ilçesini 5 yıldır yöneten genç bir ismi sürdü sahaya. CHP'liler için de sürpriz oldu bu karar. 

Hatta ciddi şekilde sorgulanıyor bu karar parti tabanı tarafından. İmamoğlu'nun siyasi geçmişine takılıp kalanlar, ANAP'lı yıllarını hatırlatanlar adaylığını "İkinci Ekmeleddin İhsanoğlu vakası" olarak nitelendiriyor. Benzetme birebir oturmuyor ama kendisini dar kalıplara hapsetmiş CHP'liler, İmamoğlu'na daha şimdiden kapıları kapattı. 

24 Haziran seçimlerinde ölüm sessizliğine bürünen ve kendilerini ortada bırakan CHP yönetimini affetmeyen seçmen, adayına burun kıvırarak gösteriyor tepkisini. Her ne kadar "Ben tam 13 seçim yönetmiş birisiyim. Dolayısıyla seçim tecrübem çok yüksek. Seçimin en önemli kavramlarından biri sandığa atılan oylarla seçim kazanamazsınız, sandıktan çıkan ve sayılan oylarla seçim kazanırsınız" diyerek seçmene güven vermeye çalışsa da İmamoğlu'nun bu kesimi ikna etmesi kolay olmayacak.

* * *

Türkiye'nin içinde bulunduğu ve seçmeni doğrudan etkileyen şartlar, bu seçimde CHP'nin avantajı gibi gözüküyor. CHP kurmayları da partililere "Halka ekonomik krizi anlatalım" kararı almış ve belli ki seçim sürecinde bunun üzerine kuracaklar propaganda dilini. Fakat seçmen her ne kadar "saf" ve "bilinçsiz" gözükse de yerel yönetimlerle ülke ekonomisinin ilgisi olmadığını gayet iyi biliyor. "Sen ülkeyi iyi yönetemiyorsun, o zaman belediyeyi de yönetemezsin" diyecek mi bunu 1 Nisan'a girdiğimiz saatlerde görebileceğiz ancak. 

İktidar partisinin ekonomik şartların ağırlığından öte dezavantajları var İstanbul'da. Şehrin depreme hazırlanması için başlatılan kentsel dönüşüm projelerindeki başarısızlık, çok sayıda insanın canını yaktı. En büyük kentsel dönüşüm projesi olan Fikirtepe'nin hali ortada. Kamu maliyesi de büyük kayıp verdi ve 8 milyar liraya ulaşan bir harcama yaptı. Ama İstanbul'un birçok bölgesinde "dönüşüm" sadece inşaat şirketlerini mutlu etti. Evleri yıkılıp, yenisi yapılmayan, kira yardımı süresi dolduğu için ne yapacağını bilemeyen, inşaat şirketi tarafından kaderine terk edilen insanların gönlünü almak kolay olmayacak. En gerçekçi ve hızlı çözüm yolunu ortaya koyan, bu seçmenin gözdesi olacak.

Kentsel dönüşüm karınca adımlarıyla yürürken, Çevre Bakanlığı, İBB ve AK Partili ilçe belediyelerinin hızla gerçekleştirdiği imar düzenlemeleriyle İstanbul'da hızlı bir inşaat dönemi yaşadık. Bırakalım elde kalan konut stokunu, şirketlerin patinaja girmesini ve tehlike çanları çalmasını, şehrin heba edilen yeşil alanları ile vatandaşın elinden alınan araziler de ayrı bir sorun. 
Gaziosmanpaşa'dan Üsküdar'a birçok ilçede bunun örneklerini gördük. Dev bir şantiyeye dönüşmüş ilçede, bir yandan açılmış davalar sürüyor, diğer yandan inşaatlar sürüyor. Ülkenin genel havasındaki pozitif değişimler bile bu insanların morallerini düzeltmeye yetmiyor. 

* * *

İki adaylı İstanbul seçimi yanında, ilçelerde gösterilen adaylar ile ortaya konulan projeler de 31 Mart'taki seçmen tercihini etkileyecek. İktidar partisinin kemikleşmiş bir oy potansiyeli var. Çeyrek asırlık İstanbul iktidarı, her ne kadar 5 yıl önce bir kez daha seçmenden onay almış olsa da bu seçimin şartları farklı. Bir önceki yerel seçimde AK Parti Kadir Topbaş'la yüzde 47,9 oy almıştı. CHP ise Mustafa Sarıgül'le yüzde 40,1'de kalmıştı. MHP'nin aldığı yüzde 4'lük oyu da bu seçim için Cumhur İttifakı hanesine yazarsak, yüzde 51 AK Parti'nin kazanmasına yetiyor. 

16 Nisan referandumunda Cumhur İttifakı yüzde 51,3'le 2014'teki oyunu korumayı başarmıştı. Hayır cephesi de yüzde 48,65'te kalmıştı. Seçime katılım oranı da yüzde 88,71 olmuştu. 24 Haziran milletvekili seçimlerinde de Cumhur İttifakı yüzde 51'i yakalamıştı.

AK Parti lideri, sözünü ettiğimiz her iki seçimde izlediği stratejiyi bu seçimde de sürdürüp, sert bir kampanyayla yüzde 51'den fire vermemeyi hedefliyor. Gerginlik politikası bu sefer de seçmende karşılık bulursa istediğini almış olacak.

Millet İttifakı'nda ise bu konuda henüz netleşmiş bir strateji yok. Her iki taraf da kendi seçmenine hitap eden iletişim organlarında boy gösterip, diğer yüzde 50'ye ulaşacak bir dil geliştiremiyor. İyi anlatılamadığı için sokaklarda, parti liderlerinin aldığı ittifak kararına da kısmi tepki var.

"Ben yaptım oldu"culuk, bu seçime katılımı düşürürken, bütün hesapları da bozabilir.
Bu sefer Dimyat'a pirince giderken eldeki bulguru korumak kolay olmayacak...