Yunus önceleri "Çaresiz dertlere düştüm," diyordu. Sonra, "Aşkın ile öldür beni," dedi. Şimdi de şöyle sesleniyordu: 

Bir acep onulmaz derdim var idi,
Derde derman buldum Elhamdülillah.
Vasıl oldum Muhammed Mustafa`ya,
Ağlar iken güldüm, Elhamdülillah.

Açıldı sır babı şeyhim yüzünden,
Can sefalar sürdü tatlı sözünden.
Mâsivâ tozunu gönül yüzünden,
Tevhit ile sürdüm, Elhamdülillah.

Bir şehre vardım ki adı denilmez,
Bir bahre daldım ki haddi bulunmaz.
Mürde dil oluban geri dönülmez,
Ölmezden ön öldüm, Elhamdülillah.

Hakk'ın dergâhına tutmuşum elim,
Gördüğüm halleri serh eyler dilim.
Yokluk ummanına uğradı yolum,
Fena fillâh oldum, Elhamdülillah.

Yunus Emrem kâmil oldu imanın,
Hazreti Hakk'a vasıl oldu canın.
Lâmekân şehridir senin mekânın,
Beka billâh oldum, Elhamdülillah.

Derviş Yunus içine düştüğü bu aşk deryasında öyle kendinden geçmişti ki çevresinde olup biten şeylerden haberi yoktu. Ne vardığı manevi mertebeleri biliyor, ne merak ediyor, ne durup düşünüyordu. Onun aşktan başka hiç bir şeye ayıracak vakti yoktu. Hâlbuki değil insanlar, hayvanlar, otlar, taş, toprak bile onun aşkına hayran, onun hizmetindeydi.

Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemiş Çalap
Derdim vardır inilerim

Ben bir dağın ağacıyım
Ne tatlıyam ne acıyım
Ben Mevla'ya duacıyım
Derdim vardır inilerim

Dolap niçin inilersin
Derdim vardır inilerim
Ben Mevla'ya aşık oldum
Anın için inilerim

............

Yunus bunda gelen gülmez
Kişi muradına ermez
Bu fani de kimse kalmaz
Derdim vardır inilerim

Bir gün, rivayet ederler ki odunlarını bağlamış, sırtına alırken, çat dedi ip koptu. İçi sızladı. Akşam oluyordu, neredeyse dergâhta erenler sohbeti başlayacaktı. Öyle düşünürken koca bir yılan geldi, iki büklüm olup önüne yattı. Sanki "odunlarını benimle sar" diye yalvarıyordu. Öyle yaptı. Kaybedecek vakti yoktu. Odunları yığdı bir ilmek attı. Vurdu sırtına. 

Taptuk Emre ve Ana Bacı akşam pencerenin önünde oturuyorlardı. Yunus'un odunları indirdiğini, yılanın ilmeğini açtığını ve koca hayvanın kıvrıla kıvrıla geldiği yere gittiğini gördü. 

Dervişler de ona bakıyorlardı. Ama Yunus etrafından pek habersiz, kendi içine gömülmüş bir tavırla çeşmeye vardı abdest hazırlığına başladı. 

Tapduk Emre, Ana Bacı'ya doğru döndü: "Bak kadınım! İki aslan bir yerde olmaz, Bu Yunus'u artık kendi kendinden haberdar etmeli. Seyahat vermeli ona!" dedi. Ana Bacı Yunus'u oğlu gibi seviyordu. Yüreği Sızım sızım sızladı. Neylesin ki emir büyük yerdendi. 

Taptuk Emre, Yunus'a "İste asamı atıyorum, Var git onu aramaya bak, bulduğun yerden al getir, nasibimizde varsa gene görüşürüz," dedi. 

Yunus bir şeycikler diyemedi. Kendi gerçeğini aramaya gönderildiğini biliyordu. Şeyhinin sunduğu zehirleri de şeker gibi yutmak gerekti. Daha ondan ayrılmadan onun hasretine düştü. 

"Şol benim Şeyhimi / görmeğe kim gelir
Zevk ile Safalar / sürmeğe kim gelir

Şeyhimin illeri, / uzaktır yolları
Açılmış gülleri / dermeğe kim gelir

Şeyhimin özünü, / severim sözünü
Ol mubarek yüzünü, / görmeğe kim gelir

Şeyhimin ilini, /sorarım evini
Ol sebepli elini / öpmeğe kim gelir

Şeyhimin ilinde/, asası elinde
Şeyhimin yolunda,/ ölmeğe kim gelir

........."