Dertli, 1772 yılında Bolu'nun Gerede ilçesine bağlı, şimdiki adı Yeni Çağa olan  Reşâdiye bucağının Şahnalar köyünde doğdu. Asıl adı İbrahim'dir. Bayraktar Ali Ağa adında bir çiftçinin oğluydu. Ali Ağa'nın, Osmanlı-Rus savaşlarından birine katıldığı ve "Bayraktar" sanını aldığı sanılıyor.. Dertli'nin annesi de, aynı köyden Ayşe Kadın'dı.

İbrahim'in çocukluğu, Şahnalar'da davar ve sığır otlatmakla geçti. Hiç bir öğrenim görmedi. Babasının ölümüyle kendisine kalan tarlaları işleyerek ailesinin geçimini sürdürüyordu. Ancak,  Çağa  âyânı olan Hendekçioğlu Halil Ağa, küçük İbrahim'in topraklarını  zorla elinden aldı. 

İbrahim, Şahnalar köyünde barınamayacağını anlayınca, yakın köylerden Deveciler'e gitti; bir süre babasının eski bir dostu olan Hacı Ömer Ağa'nın yanında yanaşma olarak çalışmaya başladı. Burada aşağılayıcı davranışlarla karşılaşınca, sabrı tükenerek, kısmetini ve geleceğini, taşrada "taşı toprağı altın" diye anılan İstanbul'da aramaktan başka çâresi kalmadığını anladı. Yirmi beş yaşındayken, bir arkadaşıyla birlikte İstanbul'a gitti.

Ancak, İstanbul taşı toprağı, İbrahim için altın değildi; elinden tutacak, ona yol gösterecek kimse olmadığından, iş bulamadı.  O yıllarda çiftçi ve bekâr olan taşralıların İstanbul'da belli bir süreden fazla kalması yasaktı. Bundan dolayı İstanbul'dan umudunu keserek yeniden yollara düştü; kasabalar, köyler dolaştı; yolu Konya'ya düştü. 

Konya, Osmanlı ülkesinin önemli kültür merkezlerinden biriydi. İbrahim burada Hacı Asım Usta adında bir kahvecinin yanında ocakçılık işi buldu. Bu kahvehâne, gün görmüş kişilerin ve âşıkların devam ettikleri, sohbet açtıkları bir yerdi. İbrahim burada sohbetleri dinleye dinleye şiire, edebiyata, tasavvufa yöneldi. Kendi kendisine saz çalmaya, deyişler söylemeye başladı. Söylediği koşma, nefes, divan türü şiirlerde "Lütfü" mahlasını kullanıyordu.

İbrahim, Konya'da beş yıl kaldı; sonra bilinmeyen nedenlerle Konya'yı terk etmek zorunda kaldı ve Mısır'a giderek burada on yıl kaldı. Alevîlik ve Bektâşilik yolundaki tasavvuf inancı ve bilgisi derinleşmişti. Artık şiirlerinde "Dertli" mahlasını kullanmaya başlamıştı.

Yaşı kırka ulaşan Dertli, on beş yıldan beri köyünden ayrıydı. Yine yoksuldu,  ama mânevî açıdan doyuma ulaşmıştı. Yurt özlemiyle Çağa'ya, Şahnalar köyüne yeni bir dünya görüşüyle döndü. Gerek Konya'da, gerekse Kahire'de, âşık kahvelerinde, tekkelerde bilgisini, görgüsünü artırmış; bir saz şairine gerekli olan kültürle donanmıştı. Artık on iki telli saz çalmakta ve şiirler söylemekteydi.

Yanında kendisine kardeş edindiği İsmail adında bir yoldaşını almıştı. Elinde kalan tarlalarından bir kaçını İsmail'e verdi; İsmail ekip biçecek, hem kendisinin hem de Dertli'nin nafakasını çıkaracaktı.

Sazı ve sözü dinleniyor, halk çevresine kümeleniyordu. Buraya yerleşip kök salmaya karar verdi. Yakınları da onun evlenip çoluk çocuğa karışmasını istiyordu. Onu,  Hafize adında, dul ama genç bir hanımla evlendirdiler. Bu evlilikten Ömer ve Seyid Ali adlı iki oğlu oldu. 

Herkes, iki çocuk babası Dertli'nin gezginliği bırakacağı, karısının ve çocuklarının geçimini sağlaya bakacağını sanıyordu; ancak toprağa bağlı kalmak, ekip biçmek, Dertli'ye zor geldi.  Köyde daha fazla duramadı, sazını sırtlayıp yeniden yollara düştü. Önce kısa sürelerle gidiyor ve köyüne dönüyordu; ama bu süreler uzamaya başlayınca, karı-koca kavgaları başladı. Dertli karısının haklı olduğunu biliyordu. Bir koşmasında, eşinin durumunu şöyle anlatıyordu:

Hatırlayıp sual etmez hâlimden

Kirpikleri kara kalem kaşlı yâr

Zikr ü fikri gitmez benim dilimden

Anadan gülmedik, garip başlı yâr

Esb-i aşka süvâr olsam yakışmaz

Hûn-ı didem deryâlara karışmaz

Çoktan beri küsülüdür barışmaz

Benim ile mercimeği taşlı yâr

Dertli seril sefil gurbet illerde

Beyhûde şöhreti gezer dillerde

Paşam gelir deyu gözü yollarda

Elleri kınalı gözü yaşlı yâr Ahmet Özdemir, Dertli Tura Yayınları 2017 İstanbul)

Yarın ki yazımda Dertli'nin gurbette geçen günlerinden söz edeceğim.