Dünyanın neresinde olursanız olun, eğer bulunduğunuz coğrafya deprem kuşağı ise, depremle yatıp, depremle kalkmak durumundasınızdır. Böyle bir durum karşısında gereken her türlü önlemi almak, yaşam biçimini de buna göre göre düzenlemek gerekiyor. Her şeyden önce depreme dayanıklı binalar ve konu hakkında eğitim işin olmazsa olmazları arasında bulunuyor.

Türkiye de deprem kuşağında bulunuyor.

Ancak, bugüne kadar deprem konusunda bilinçlendirildik mi? Depreme dayanıklı binalar inşa ettik mi? Yaşandığımız depremlerden ders çıkarabildik mi? Bunca uyarılara rağmen halen deprem konusunda nasıl hareket ediyoruz?

İstanbul'da büyük bir deprem bekleniyor. Anadolu'nun çok büyük bir bölümü deprem tahdidi altında. Ege ve Akdeniz her gün sallanıyor.

Özellikle bizi yönetenlerin bu konuda nasıl önlem aldığını, hangi konularda çalışmalar yaptığını bilemiyoruz. Yapılan bunca uyarıların adres bulup bulmadığından da kuşkuluyuz.

İstanbul'da büyük bir deprem beklentisi olmasına rağmen, halen çürük binalar temizlenemedi. Olası bir deprem anında nasıl hareket edilmesi gerektiği konusunda toplum gerektiği gibi bilgilendirilmedi. Deprem sırasında "toplanma alanı" olarak belirlenen yerlerin ortadan kaldırıldığı konusunda iddialar da ortalarda dolaşıyor.

İşte depremler konusunda son gelen bir uyarı.

Ege Denizi ile Fethiye açıklarında meydana gelen Akdeniz'deki depremlerin oluşumun farklı olduğuna işaret eden Prof. Dr. Ercan, her iki bölgenin de 6 ile 7,5 arasındaki büyüklükte sinsi bir depreme gebe olduğunu ifade etti.

Fethiye, Marmaris, Bodrum, Kaş ve Antalya açıklarında olan depremlerin ana kaynağının güneydeki Afrika Anakarası'nın, Güney Ege Yayı boyunca Anadolu Yarımadası'yla Ege Denizi'ni altına dalmasından kaynaklandığını dile getiren Prof. Dr. Ercan, bu dalış ve yaklaşmanın 10 milyon yıldır sürdüğünü söyledi.

Afrika Anakarası'nın Ege Denizi ile Anadolu karasını itmesi, sıkıştırması, germesi ve yaklaşmasının sonucunda depremlerin oluştuğunu belirten Prof. Dr. Ercan'ın bu konudaki uyarılarına da dikkat:

"Fethiye, Rodos, Girit Yayı en derin depremlerin olduğu yerdir. Deprem derinlikleri 70-150 kilometreye kadar varabilir. Bu bölgenin deprem üretebilirliği 6 ile 7,5 arasında değişir. Bu Güney Ege Yayı boyunca olan depremler, göçüntü bileşenlerinin büyük olduğu yerlerde süpürtü (tsunami) dalgaları oluşmasına neden olur. Geçmişteki süpürtü dalgalarının yüksekliği 3 ile 7 metreyi bulmuştur. Dolayısıyla son yıllarda Afrika Anakarası'nın Anadolu ve Ege'yi kaktırma hızı yılda 2 ile 3 santim iken, bugün 4 ile 5 santimetreye çıkmıştır. Bunun sonucunda da Girit, Rodos, Fethiye Yayı boyunca depremler sıklaşmıştır. Bu yay boyunca özellikle bu Güney Ege Yayının batı kısmı Girit, Mora ve İyon Denizi oldukça diri görünmektedir. Deprem üretebilirliği yüksek görünmektedir. Yunanistan sularında olan 6.8'lik deprem de bunun bir belirtisidir. Türkiye bu yayın doğusunda yer almaktadır. Şu gün için daha güvenli görünse de sinsi bir deprem beklentisi içine girildiği kanısındayım"

Ege'de Batı Anadolu Kabuğunun açılma ve yükselmesiyle ilişkili göçüntü türü ve yanal atımlı kırılmalarla deprem olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Ercan, üç riskli bölgenin olduğunu söylüyor. "Ege'de 6 ile 7, 2 büyüklüğünde deprem her daim olabilir" diye de ekliyor.

Batı Anadolu kabuğunun açıla ve yükselmesiyle oluşabilecek depremin yıkıcı deprem üretebilirliğinin 6 ile 7,2 büyüklüğünde oluşacağını dile getiren Prof. Dr. Ercan'ın, bu konudaki görüşlerini de şöyle özetleyebiliriz:

"Seferihisar Urla kırığı diridir. Bunun olası deprem üreteceği yer Sisam Adası'nın kuzeyidir. Türkiye kıyılarını etkileyebilecek 6 ile 7,2 büyüklüğündeki deprem her zaman her daim olabilir. Bunun her an olabilmesi şaşırtıcı olmaz. Bunun dışında İzmir'i etkileyecek deprem yönünün bir diğeri de Midilli Adası önüdür. Bu bölgede de 6,5- 6,8 depreme girebilir. Böyle bir depremden Ege kıyıları etkilenecektir. Karasal olarak da en duyarlı olan kesim Manisa-Akhisar arası da depreme gebedir. O bölgede de sancılı durum söz konusudur."

Özetleyelim:

Depremleri gerektiği gibi ciddiye almıyoruz. Ne zaman yakıp yıkarsa o zaman aklımız başımıza geliyor. Bu konuda uyarı üzerine uyarı geliyor ama nasıl önlem alınıyor, nasıl bir çalışma içinde bulunuyor bu konuda halkın bilgilendirildiği konusunda da eksikliklerin olduğunu gözlemliyoruz.

Biz, daha önce olduğu gibi, bundan sonra da deprem konusunda yazmaya ve uyarmaya devam edeceğiz. Çünkü, biz depremleri son derece ciddiye alıyoruz.