Her konuda umursamaz olduk.

Her gün 70-80 can kaybı oluyor, salgını umursadığımız söylenebilir mi?

Ülkemiz deprem bölgesi, senede en az bir büyük deprem, neredeyse her hafta küçük depremler oluyor.

Yine umursamıyor ve uslanmıyoruz…

1999 depreminden sonra çok ciddi deprem hazırlıkları başladı…

Sadece deprem vergilerinin devamı geldi, diğerleri boş verildi, zamanla unutuldu.

Her deprem sonrası uzmanlar televizyonlara çıkıyor, uzun uzun anlatıyorlar.

Halkımız birkaç dakikadan sonra uzmanları bırakıp kaldığı yerden dizi filmi seyretmeye başlıyor.

Yetkililer ise her konuda her şeyi bildikleri için uzmanlara ihtiyaç duymuyor!

İzmir depremini dört beş gündür konuşuyoruz. Belki birkaç gün daha konuşuruz, kurtarma çalışmaları bitsin; depremi de deprem altında kalanları da enkazı da unuturuz.

Vatandaşların unutması, günlük olağan hayatına devam etmesi bir nebze normal karşılanabilir.

Ancak yetkili ve sorumlu kişilerin unutması ve yok sayması affedilemez.

Örneğin yıkılan binalarla ilgili sorumluluğu olanlar bulunup cezalandırılacak mı?

Bundan sonra önüne gelenin inşaat yapmasına, istediği yere istediği yükseklikte bina dikmesine izin verilecek mi?

Belediyeler kafalarına göre imar planı yaparak, zeminin sağlamlığına bakmadan her alanda inşaat yapılmasına onay verecek mi?

Keşke bütün bu sorulara hayır diyebilseydik…

Çok uzağa gitmeye gerek yok, daha bir yıl önce imar barışı adıyla bütün kaçak inşaatlar sağlam olup olmadığına bakılmadan affedilmedi mi?

Herkes bir gece karanlığında bulduğu boş alana bina dikti, sonra verin parayı ben sizi affediyorum dendi… Güya herkes barıştı!

Halkın bildiği adıyla kentsel dönüşüm diye yasa çıkarıldı…  Çürük veya yıkılmak üzere olan binalar değil, en çok para getirecek, rantı yüksek yerlerdeki binalar yıkıldı, büyük büyük inşaatlar yapıldı…

Hatta bir kısmı hiç yapılamadı, vatandaş ortada kaldı.

Depremin olup olmaması tabii ki elimizde değil, depremi tabii ki engelleyemeyiz.

Ama depreme dayanıklı bina yapmak elimizde; fay hattına inşaat yaptırmama imkanımız var.

Çürük binaları tespit edip yerine kâr ve rant amacı gütmeden sağlam ve dayanıklı binalar yapmak mümkün…

İlahi adalete sığınmak sorumluluktan kaçmaktır. Biz gerekeni yaparsak deprem can almaz.

*****

 Kulağına gireni kalbine göm

Bir hükümdar ülkesinin en önemli heykeltıraşını huzuruna çağırdı.

İstediği birer karış yüksekliğinde altından birbirlerine tıpatıp aynısı 3 insan heykeli yapmasıydı. Aralarında bir fark olacak ama bu farkı sadece ikisi bilecekti.

Heykeller hazırlandı ve doğum gününde bir mektupla komşu ülke hükümdarına gönderildi.

Heykelleri yaptıran hükümdar şöyle diyordu:

“Doğum gününü bu 3 altın heykelle kutluyorum. 3 heykel birbirinin tıpatıp aynısı gibi görünebilir ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir. O heykeli bulunca bana haber ver.”

Heykeli alan hükümdar önce heykelleri tarttırdı, 3 altın heykel gramına kadar aynı ağırlıktaydı.

Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa çağırttı, hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle inceledi. Ama aralarında bir fark göremediler.

Günler geçti, bütün ülke hükümdarın sıkıntısını duymuştu ve kimse çözüm bulamıyordu.

Hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılan okumuş, akıllı ve zeki bir genç, çözümü bulacağına dair haber gönderdi. Başka çaresi olmayan hükümdar bu genci çağırttı.

Genç önce heykelleri sıkı sıkıya inceledi, sonra çok ince bir tel getirilmesini istedi. Teli, birinci heykelin kulağından soktu tel heykelin ağzından çıktı. İkinci heykele de aynı işlemi yaptı, tel bu kez diğer kulaktan çıktı. Üçüncü heykelde tel kulaktan girdi ama dışarı çıkmadan ancak telin sığabileceği bir kanaldan kalp hizasına kadar indi, oradan öteye gitmedi.

Hükümdar heykelleri gönderen komşu hükümdara şu cevabı yazdı.

  1. Kulağından gireni ağzından çıkartan insan makbul değildir.
  2. Bir kulağından giren diğer kulağından çıkıyorsa o insan da makbul değildir.
  3. En değerli insan kulağından gireni yüreğine gömen insandır.

*****

TEBESSÜM

Yarım metre

Yazarlara düşmanlığıyla tanınan kendini beğenmiş bir politikacıyla, ünlü bir yazar aynı toplantıya katılır. Bir ara politikacı, yazarın yanına gider ve şöyle der:

- Sizinle bir eşek arasında ne kadar fark var?

Yazar, politikacıyla arasındaki mesafeye şöyle bir bakar ve cevap verir.

- Yarım metre kadar!

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Şefkat öyle bir dildir ki; sağır da işitebilir, kör de okuyabilir.

Mark Twain