Denizli türküler zengini. Cabbar,  Çivril’in Sarılar, Çal’ın Can Emine, Zeidem, Tavas’ın Dellarının Sarıova arası, Çatı Kemer, Milas Köprüsü, İbram Usta, Yağar Yağmur, Hayışoğlu, Alyazma, Çevrik Gerizi, Ferik Osman, Buhurcular hasılı onlarca türkünün bir birinden güzel ve birer romana konu olacak öyküleri vardır. Kına türkülerinin hüzünlü, eğlenceli bir tatlı hüznü sizi sarar sarmalar. Ama beni duygulandıran türkülerden biri Derbent Deresi’dir. Buldan’da buna Kuru Ali Oğlu Havası da derler. Derbent deresinin bulunduğu Derbent köyü, kervanların uğrak ve geçit yeridir.  Bir şubat günü kervan başı Kuru Ali yanına Musa, Meniviş, Veli ve Süleyman gibi adamlarıyla birlikte, kervanına  Sarıgöl’de satmak için buğday arpa yükleyerek yola çıkmış.  Kar çok yağıyor, Derbent Boğazı’nı geçemezsiniz uyarılarına rağmen yollarına devam ederler.  Fakat kar, tipi, boran öyle bastırır ki, Derbent Boğazını geçemeden Musa, Veli, Süleyman develeri ile birlikte ölürler. Cesetleri günler sonra bulunur. Köyden Ayşa ve Fatı adlı kadınlar bu ağıtı yakarlar:

“Derbent Deresine duman bürüdü

Yeri devesiyle Musa’m yürüdü

Musa’nın ciğeri mosmor oldu çürüdü

Derbent dereleri dar geldi bana

Vadesiz ölümler zor geldi bana.....

......”

Bütün Ege bölgesinde söylenen bir türkü var. Ümmü Türküsü… Kütahya’dan Dalaman’a kadar bir çok yöre sahiplenir. Acıpayam Çal yöresinde de öyküsünü anlatırlar. Acıpayam’ın Belediye sitesinde okudum:

“Ümmü’nün çok güzel olması ile talibi pek çoktu ve zengin babası onu zengin bir ailenin oğluna vermek istiyordu.Ümmü’nün gönlü kuş olup uçmuş,Ahmet isminde fakir bir delikanlıya konmuştu.Ahmet nice hatırlı adamları koydu araya,gönlünü yapamadı Ümmü’nün babasının.Ümmü’nün babası’ Dediğim dedik çaldığım düdük’ dedi ve kızını çayın öte yakasındaki köyün ağasına oğlunu verdi.

Ümmü gelin ata bindiri lip, damadın köyüne doğru yola koyuldu. Köprüye gelince olanlar oldu. Köprünün altından bir kartal uçtu da at mı ürktü yoksa intihar etmek için kendini mi attı bilinmiyor, bilinen şu ki Ümmü gelinlikleriyle boz bulanık suda buldu kendini. ’İmdat yetişin, kurtarın’ diye bağıran çok oldu ya çaya atlayan olmadı.

Olup bitenleri uzaktan gören Ahmet, yol oldu esti,sel oldu aktı ve kaldırıp kendisini çaya attı. Az ilerisinde bürgüsünü gördü Ümmü’nün. Oraya kulaç salladı. Yetişemeden kendi gömüldü azgın sulara. Ümmü’nün babası, bu işi Ahmet’ten bildi. Kadıya ‘kızımı çaya Ahmet itti’ diye davacı oldu. Nezaretteki Ahmet Hücresinin demir parmaklı penceresi önünde, sesini kapıp koyuverdi, acısından türkü yaktı.

Ahmet bilmiyordu ki o pencere kadının evine bakıyordu. Kadı türküyü dinleyince Ahmet’in suçlu olmadığını anladı ve onu beraat ettirip salıverdi. O günden beri Ahmet’in yaktığı ‘Ümmü türküsü’ halkın dilinden düşmez oldu.

“ Bir el attım alamadım fesini 

Uzak gitti duyamadım sesini 

Bulanıkta çaylar nerelere goydun 

Ümmümü sunamı of Ümmümü    

Ümmümü  Sunamı of Ümmümü    

…..”

Denizli yöresel inançlar açısından da halk hakimliği açısından da yüzyılların birikimine sahiptir. Çocuk oyunlarından bilmecelerine, deyim ve atasözlerinden manilerine, fıkralarından ninnilerine kadar tam anlamıyla bir folklor zenginidir. İşte bir bilmece: “Yaymanı yadım, kıllıya örttüm” Yanıtı: Çul.

İşte bir fıkra:

Akalınlar’dan birisi ovada eşekle yukarı köye çıkarken, Demirci ustanın dükkanının önünden geçer. O sırada usta ile selamlaşır. Evine gider, avlusundan içeri girer ve eşekten iner. Bakar ki pabucunun biri yok. Hemen “gırr” diye eşeğini çevirir ve tekrar ustaya gider:

“Yahu usta, demin ben buradan geçerken ayağımın pabucu tamam mıydı?

İşte bir ninni:

“Kızım kızık kız işi,

İşte gelmiş yüz kişi,

Yüz verene yüzdürüverdim

Bin verene bindiriverdim

Ninni kızım ninni...”

Bir de manimiz var:

 “Gargalar zengin oldu /  Hocalar azgın oldu / Hocalara kız veren / Canından bezgin oldu.”

Folklor incelemesi yapılırken yöresel yemekleri de unutmamalı. Denizli’nin yemeklerinin nasıl yapıldığını anlatmak uzun sürür. Bir kaçının adını yazmakla yetineceğim: Kırk biberli tarna aşı, kuru patlıcan dolması, patlıcan közleme, tuzlama tirik, dirileme köle, çaput aşı, alaçora, karın (numser) dolması, Denizli turşusu, Kaçamak, Sıyırma, Arabaşı, yoğurtlu patlıcan gömmesi, et kapama, sura, keşkek, gındıra çorbası..

Daha devam etmeyim. Ola ki, hamile bir okuyucum vardır. Kim Denizli’yi gidecek ve bunları günümüzde bulup getirecek. Ne yazık ki çok güzel değerlerimiz birer ikişer kayboluyor. Bu kaderi Denizli de yaşıyor.