Diplomasi, dengeler üzerinde yürür. Dengeler bozulduğu zamanlarda da, devlet gelenekleri, diplomasi kültürü devreye girer ve yeni dengeler kurulana kadar süreci en az hasarla yürütme, sonuca en fazla kazançla ulaşma amacıyla yürütülür işler. Bu, tüm köklü devletlerde böyledir. İktidarlar değişir ama diplomaside çizilen rotalar, kırmızı çizgiler pek büyük değişimler göstermez. Sadece yöntemler değişir.

Bunları neden söylüyorum biliyor musunuz?

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey dün Ankara'daydı. Suriye'de yıllardır devam eden ve faturanın büyüğünün "halklara" çıktığı "vekalet savaşları" temel gündem maddesiydi. Kimse, bu çirkin savaşı bitirecek adımlar beklemiyordu tabii bu ziyaretten. Tüm gazeteciler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın uzun süredir pek değinmediği ama geçtiğimiz gün İstanbul'da yapılan Kudüs toplantısında sarfettiği sözün, Rusya'daki yansımaları üzerinde duruyordu. Erdoğan, "Esad'ı devirmek"ten söz etmişti tekrar...

Bir ikinci gündem maddesi de, El Bab'da bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri birliğine yapılan ve 3 askerimizin şehit olduğu hava saldırısıydı.

Saldırının, Rus uçağının Türk jetleri tarafından "sınır ihlali" yaptığı için düşürülmesinin yıldönümüne denk gelmişti ve fail olarak da Rusya işaret edilmişti.

Lavrov, bu saldırıyla ilgili olarak dün şunları söyledi:

"Saldırı gerçekleştikten sonra temsilcilerimiz arasında konu ele alındı. Rusya'nın bu olayla bir ilgisi bulunmadığı konusunda bir anlayış hakim. Suriye'nin de bununla bir ilgisi yok. ABD öncülüğündeki koalisyon ile bulunan iletişim kanalları üzerinden 24 Kasım'da saldırının gerçekleştiği bölgede hangi ülkenin uçaklarının bulunduğunun kontrol edilmesinden yanayız."

Lavrov, diplomatik bir dille "Faili bulmak için ABD'yle birlikte radar kayıtlarını ortaya koyup inceleyelim" diyor. Direk ABD'yi suçlamıyor ama "Bizim bu işle alâkamız yok" diyor Rus tarafı...

Saldırının, Türkiye-Suriye arasında "masa altı diplomasisi" yürütülürken gelmesine bu sütunda dikkat çekmiştim daha önce. Elbette bizim, elimizde hiç bir done yokken "Saldırıyı ABD yaptı" deme şansımız yok. Askerimizi 24 Kasım'da Suriye de vurmuş olabilir. Ama, kendi topraklarında Şam yönetiminin operasyon yapmasına kim ne diyebilir ki?

* * *

Diyelim ki, askerimizi Rus destekli Suriye jetleri vurdu. Şam'dan bakınca olay tam olarak şu: Bir komşu ülkenin askerleri kilometrelerce ülkenize girmiş operasyon yapıyor. Bu komşu ülkenin lideri de, "Esad'ı devirmek için oradayız" diyor. Hava Kuvvetleri'ne emir veriliyor ve TSK'nın bulunduğu koordinatlara bir harekât düzenleniyor, birkaç füze atılıyor.

Suriye açısından herşey meşru... Konuyu, Birleşmiş Milletler'e veya başka bir uluslararası kurumun gündemine taşıma şansımız yok.

Peki, Şam yönetiminden bugüne kadar hiç "Türkiye'ye haddini bildirdik, bir daha yaparlarsa yine vururuz" gibi açıklamalar duydunuz mu? Hayır...

"Türkiye sabrımızı zorlamasın, gereken neyse tekrar yapmaktan geri durmayız" gibi bir böbürlenme, posta koyma, atarlanma geldi mi kulağınıza? Hayır...

Rus milliyetçilerinden, onlara ait yayın organlarının sütunlarından, Türk askerinin vurulması üzerinden "kahramanlık" destanları yazanlara rastladınız mı? Hayır...

Peki, geçen yıl ne olmuştu Türkiye'de?

Koalisyon ülkelerine ait jetlerin vızır vızır uçtuğu Türkiye sınırında, Rusya da kara bayraklı, karanlık örgüt IŞİD mevzilerini bombalıyordu. IŞİD, Türkiye sınırındaydı. Kilis'te, sınırın hemen öbür tarafında IŞİD bayrağı dalgalanıyordu, komşumuz olmuştu bu iblisler örgütü.

Rusya ile ABD ve müttefikleri, Suriye üzerinden birbirleriyle bilek güreşini daha ileri safhalara götürmüştü. ABD, Türkiye'yi Suriye'de "kara gücü" olarak aktif operasyona sürüklemek istiyor ama Ankara buna ayak diretiyordu. Bunun üzerine ABD, alternatif olarak Suriye PKK'sını güçlendirmiş, ağır silahlarla donatmış, hatta tank birlikleri de oluşturarak IŞİD'le savaşı farklı bir cepheden yürütmeye başlamıştı.

İşte böyle "karmaşık" bir dönemde vuruldu Rus uçağı Türk jetleri tarafından.

Şöyle bir hafızanızı tazeleyin o döneme dair:

"Rusya kırmızı çizgilerimizi zorlamasın. Bir daha yaparlarsa yine vururuz" açıklamaları, gazete sütunlarında kahramanlık destanları, Rusya'ya posta koymalar, efelenmeler... Faturası Türkiye'ye çok ağır oldu bu olayın. Turizm ve ihracattaki ekonomik kayıplarımızı hepiniz biliyorsunuz.

Peki sonra ne oldu?

"Rus uçağını FETÖ'cü pilotlar vurdu" noktasına geldik... Tükürdüklerimizin tümünü yalayıp, olayı FETÖ'ye malederek sıyrılmaya çalıştık işin içinden. Sıyrılabildik mi peki? Bunu henüz Rusya'yla ilişkilerimizi düzeltmek için devreye giren bazı işadamları da bilmiyor. Görünen ekonomik faturanın dışında önümüze faturalar konulup konulmadığı da diplomasinin arka koridorlarında konuşuluyor...

İki olayı ardı ardına yazdım ki, bundan sonra diplomasi sözkonusu olunca bir adım atmadan önce bin kez düşünmemiz gerektiğini öğrenelim artık. Yoksa daha çok tükürdüğümüzü yalamak zorunda kalırız...