Henüz Rakka savaşı başlamamıştı. Musul ve Kerkük de tam olarak kurtarılmamıştı. ABD, petrol şehri Musul ve Kerkük'ü de Kürt taşeronlarının emrine vermek için hazırlık yapıyordu. Tıpkı, Suriye'nin en zengin petrol yataklarının bulunduğu Rakka'da DEAŞ ile Suriye PKK'sının nöbet değişiminde yaptığı gibi...

DEAŞ'ın çakma halifesi Ebubekir El Bağdadi'nin öldüğü haberi duyuldu tam bu sırada. Batılı istihbarat örgütleri tarafından DEAŞ'a yerleştirilen özel eğitimli ajanlar çoktan evlerine dönmüştü bile. Orta Asya, Balkanlar ve Türkiye'den giden Allah yolunda cihada inanmış olanlar kalmıştı savaş saflarında. Ellerindeki makineli tüfeği kullanabilecek, en fazla önceden hazırlanan bombalı yelekleri sırtlarına giyip patlatabilecek olanlar. Çoğu o yeleği, bir bomba düzeneğini hazırlama yeteneğinden yoksun olanlar yani.

DEAŞ'ın üstün nitelikli silahlarını kullananların büyük bölümü özel yetiştirilmiş Batılı istihbarat servislerinin adamlarıydı çünkü.

Bir örnek vermek gerekirse, 2016'nın başlarında IŞİD ve El Nüsra cephesi militanları, Irak'ta ele geçirip Deyr ez Zor kırsalındaki Garibe kasabasına aktardıkları Scud füzelerini Cebissa Petrol Sahaları yönetim merkezinde modifiye etmişti.

Füzeler, Abdülrezak İsa el-Kahila (Halepli) ve Bassam Rafdan'ın gözetimi ve komutası altında çalışan Avustralyalı Jones Shelly, İngiliz Quint Frens ve Ebu Ahmet kod adını kullanan ABD'li Blair tarafından modifiye edildi. Operasyon, Suudi Salibi Halit Yunus, Subar Fares Cuheydan, Mahmut Davai el-Anazi ve Türki Cadan Serhan (Ebu el-Mghire) tarafından finanse edildi. Scud füzelerine kimyasal başlık takılmıştı.

Bu füzeler şu anda en iyi ihtimalle Suriye PKK'sını yöneten ABD'li subayların elinde. Eğer onları da PKK'ya teslim etmedilerse tabii.

* * *

İşte DEAŞ'ın gerilemesi de, yukarıdaki örnekte isimlerini saydığımız "uzman"ların çekilip, evlerine dönmesiyle başladı. Avrupa'ya 22 bin kişi döndü ve Batılı istihbarat teşkilatları bunların sadece küçük bir bölümünün ismini açıkladı. Ya da, Avrupa'nın varoşlarında yaşamaya mahkûm edildiği için DEAŞ saflarına katılmış, eski sömürgelerinden getirdiği Müslümanların torunlarının isimlerini...

Batılı ajanlar çekildikten sonra DEAŞ, militanlarına maaş bile ödeyemez duruma geldi. Musul, Kerkük ve Rakka'nın petrollerini yıllarca satmış ve milyarlarca doları olan bir örgütten bahsediyoruz. Sadece petrol mü?

DEAŞ'ın, birçok tarihi eseri yağmaladığı da biliniyor. Bakmayın siz öyle "put" diye heykelleri bombaladıklarına falan. Çok nadide eserleri, değişik yollarla Batılı koleksiyonerlerin envanterine ulaştırdıkları biliniyor.

DEAŞ'ın, çeşitli bölgelerdeki emirleri ve muhasiplerinden bazılarının, kendilerindeki parayı Suriye ve Irak dışına kaçırdığı, bunu da "dolar" olarak değil, çoğunluğunu altın olarak naklettiği de istihbarat örgütlerinin raporlarına girmişti.

Ancak bu bilgiler sızdırılırken, hangi ülkeye ne kadarlık bir mali kaynak aktarıldığı şimdilik gizli tutuluyor. Çünkü, pazarlık sürüyor. Para eğer DEAŞ'ı kuran ve güçlendirenlerin kontrolüne girmezse, paranın nakledildiği ülkelerin yöneticilerini "terörizmin finansmanı" suçlamasıyla hedef alacakları zaman ayrıntılı olarak da sızdırırlar DEAŞ'ın servetinin nereye gittiğini. 

* * *

DEAŞ'ın Arap aşiretlerle olan işbirliğini de Brett McGurk sonlandırdı savaş öncesinde. Başkan Obama'nın ardından Trump'ın da DEAŞ'la mücadele özel temsilcisi olan McGurk, 18 Ağustos'ta Suudi-Suriye sınırındaki çölde aşiret liderleriyle bir toplantı yapıp "DEAŞ'ın saha nöbeti bitti. Amerika aşiret liderlerinin varlığını güçlü bir şekilde sürdürmesini sağlayacak. PKK önderliğinde kurulan Suriye Demokratik Güçleri size bulaşmayacak" teminatı verdi.

McGurk'un görüştüğü aşiret liderlerinin çoğu, DEAŞ'a açık destek vermiş, hatta DEAŞ bayrağı altında görüntüleri olan isimlerdi.

Örgütün, Musul, Kerkük ve Rakka'da teslim olan militanları ayrı ayrı yerlerde tutuluyor. Musul ve Kerkük'te teslim olanlar arasında çok sayıda Türk olduğu, bunların önemli bir bölümünün kadın olduğu da medyada yer aldı. 

Bazı örgüt militanları da Suriye-İsrail sınırına götürülmüş. Haberi geçtiğimiz günlerde İsrail'in Channel 2 televizyonu, DEAŞ'ın Suriye-İsrail sınırında 300 kişilik bir eğitim kampı açtığını duyurdu.

Haberin İsrail televizyonunda görüntülü olarak yayınlanması ilginç. Şii Hizbullah'a karşı hareket eden karıncayı bile tehdit sayan Tel Aviv'in, sınırındaki bir DEAŞ kampına göz yumması da.

DEAŞ'ın üç petrol kentinden çıkardığı milyonlarca varil petrolün büyük bölümünün İsrail'in ihtiyacını karşıladığı biliniyor.

Petrolün satışında Suudi Arabistan şirketlerinin de rolü var. Suudi Arabistan, "petrol üretiminde artışa gittiğini" açıkladığı dönemden bu yana işin içinde. Rakka petrolleri için farklı bir satış yolu izlenirse, Suudi Arabistan da açığa düşecek. O yüzden ABD'yle arayı iyi tutmak zorunda. Rakka petrolünü direk ABD'liler satacak artık. Suriye PKK'sı da bekçiliğini yapacak. ABD, o petrolün parasıyla bölgede sürdüreceği savaşı finanse edecek.

Yine dönelim DEAŞ'ın paralarına... Çünkü, birçok gerçek paranın izini sürünce ortaya çıkıyor. Mafyadan terörizme kadar, yolsuzluktan, dolandırıcılığa kadar birçok olayın düğümünü paranın izi çözmüştür. Eğer DEAŞ'ı parasının izi de sürülebilirse, örgütün ardındaki asıl güç ile kirli ortakları çıkacak ortaya.