Sokağın sesini dinlemek, sosyal medyanın dayattığı değil, vatandaşın gündemini takip etmek özellikle biz gazeteciler için çok faydalı oluyor. İETT otobüsünde, metroda, tramvayda, vapurda, kahvehanede, berberde kurulan sohbet halkalarından biriktirdiklerim, en ünlü kamuoyu araştırma şirketlerinden bile daha sağlıklı sonuçlara ulaşmamı sağlıyor. Elbette her duyduğumuzu, gördüğümüzü "genel" kabul edip de üzerine fikir bina etmiyoruz. Ama İstanbul'un değişik ilçelerinde, farklı sosyoekonomik şartlarda yaşayan insanların ortaklaşmış fikirlerini daha fazla ciddiye alıyoruz.

Siyasi partiler de benzer sonuçlara geç de olsa ulaşıyor ve buna göre yeni kararlar alıyor.
Bu kadar laf kalabalığını şunun için yaptım:

Geçtiğimiz aylarda bir yazımda "Seçimin sonucunu adaylardan önce elektrik, doğalgaz ve su faturalarındaki artış ile vatandaşın artan açığı tayin edecek" cümlesini sarfetmiş, konuyu biraz daha açmıştım.
AK Parti de durumun farkına varmış olacak ki; 24 Haziran seçimlerinin ardından dövizdeki hızlı ve tahrip edici artışla birlikte gelen zamların bir bölümünü geri çekmek için çaba harcamaya başladı.

Yılbaşından itibaren İstanbul'da İSKİ suyu yüzde 15 ucuzlattı, doğalgaz ve elektrikteki yüzde 10'luk indirim de Enerji Piyasası Denetleme Kurulu'nun onayını bekliyor. 25 kuruşluk poşet parasına gösterilen tepki, aslında bardağı taşıran son damla etkisi yaptığı için. Yoksa, faturalardaki "dağıtım bedeli", "sayaç okuma bedeli", "kayıp kaçak bedeli", "TRT payı" gibi bölümlere gösterirdi aynı tepkiyi... Hele hele tüm bunların KDV'sini de ödeyen vatandaşın 25 kuruşluk poşetin peşine düşmesini başka türlü izah etmek mümkün mü?

* * * 

Seçim stratejisini ağırlıklı olarak ekonomideki daralma ve vatandaşın cebindeki küçülme üzerine kurmaya hazırlanan CHP, asgari ücretin 2 bin liraya çıkarılmasıyla kısmen şaşkınlık yaşadı. Elbette, hem yukarıda sayılan indirimler, hem de asgari ücrete yapılan yüzde 26,05 oranındaki zam, seçim sürecine girmemizle doğrudan alâkalı. Uzun süreli iktidarın yıpratıcı etkisini elinden geldiğince minimize etmeye çalışan hükümet, mali disiplinden taviz verme uğruna atıyor bu adımları. Vatandaşa da "Elimizden geleni yapıyoruz" deme fırsatı elde edecek aynı zamanda.

Ana muhalefet partisi, yine de ekonomik gelişmeleri seçim propagandasının ana malzemesi yapacağa benziyor. Bir yandan elindeki belediyeleri tekrar kazanma, oluşan şartları iyi değerlendirip İstanbul ve Ankara'yı da almak gibi hedefleri var CHP'nin. Meydanlarda söyleyeceklerinin halkın ne kadarına ulaşacağını ve ulaşılan kesimin ne kadar etkileneceğini zaman gösterecek. Kendi mahallesinde çalıp söyleme hastalığını devam ettirip ardından da "medyada oluşan tekel" bahanesine sığınmak yerine, vatandaşa ulaşmanın "yorucu" ve "çileli" yöntemlerine katlanıp katlanmayacaklarını seçim startı verdiklerinde göreceğiz. Aynı gazete ve TV'lere reklam yağdırıp, sosyal medya sloganlarıyla ulaşılabilen sonuç ortada...

* * *

Bugün CHP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) ve Parti Meclisi (PM) toplanacak ve muhtemelen 100 adayın kim olduğuna karar verecek. (Farkındaysanız "açıklayacak" diyemiyoruz, çünkü aday yapılana veriliyor önce müjde. O da sosyal medya hesabından "Ben aday oldum" diye duyuruda bulunuyor. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın adaylığını da o şekilde öğrenmedik mi?) Yapılacak her iki toplantının gündeminde de İstanbul'un ilçe adayları yok. Millet İttifakı çerçevesinde ortaklaşılan iller konuşulacak ve açıklanacak ajanslara düşen haberlere göre.

İstanbul adayları demek ki henüz netleşmemiş. Önceki gün CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, İBB adayı Ekrem İmamoğlu, bazı MYK üyeleri ve milletvekilleri ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantıya İBB Başkanlığı'na aday olmak için geçtiğimiz yıl çalışmalara başlayan Genel Sekreter Akif Hamzaçebi de katıldı. Diğer İBB adayı milletvekili Gürsel Tekin'in toplantıda yer almaması kafaları karıştırdı.

Kaftancıoğlu, toplantı sonrası yaptığı açıklamada, ilçe adaylarıyla ilgili tek kelime etmedi. İmamoğlu'nun seçim kampanyasının konuşulduğunu, projelerin önümüzdeki haftalarda açıklanacağını söyledi.

Bir önceki yazımda, ilçe adaylarının açıklanmasındaki gecikmenin, teşkilatlarda moralleri bozduğunu ve motivasyon kaybına yolaçtığını anlatmıştım. Sokakları arşınlayan, afiş, bayrak asan "partinin hamalları" sayılabilecek bazı partililer bu tespitimi doğruladı ve gecikmeyle ilgili çok ilginç iddialar ortaya attı. Elbette delili, belgesi olmayan bu iddiaları dillendirmek bize yakışmaz. Ama parti yöneticilerine, "Siz geciktikçe delegeler dahil sokaktaki partili aday borsası oluştuğunu konuşuyor" uyarısında bulunmak boynumun borcu.

CHP'de dananın kuyruğu İzmir'de kopacak belki bugün ve kimin aday olacağını öğreneceğiz. Ama İstanbul'daki dananın kuyruğunda o kadar çok el var ki herkes ayrı yere çektiği için kuyruk ne uzuyor, ne de kopuyor.

Biz, CHP kaynaklarından, partinin neferlerinden gelen yakınmaları ve iddiaları bir kenarda biriktiriyoruz. Açıklanan aday listesi, iddiaların doğru olup olmadığının da sağlaması olacak aynı zamanda.

İddiaların gerçekliği ortaya çıkarsa, kimin adaylığı nasıl kaptığını bilmek önce CHP'lilerin en doğal hakkı değil mi?