Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed'in "küstahlığı" veya "hezeyanı" olmasaydı, Arap şeyhlerini kutsallaştırma hastalığımız devam edecekti. İngilizlerin Osmanlı'ya karşı "hançer" olarak kullandığı bu aşiretin 100 yıl önce Osmanlı'ya yaptıklarını görmezden gelenler, onlar eliyle "Osmanlı'ya dönüş" ütopyasını pompalamaya devam edecekti. Abdullah bin Zayed, kurduğu cümlenin içerisinde "Erdoğan" sözcüğünü geçirmeseydi hiç gündeme gelmeyecekti. Zayed, sadece Medine kahramanı Fahri Paşa'yı hedef alsaydı ve "hırsızlık" ithamında bulunsaydı, bu kadar gürültü kopmayacaktı. 

Cümlenin içerisinde "Erdoğan'ın dedeleri" ifadesi yer alınca, önce Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın tepki verdi, ardından "gündem boşluğu" yaşayan Türkiye'nin gündemine oturdu.

BAE Dışişleri Bakanı'nın bu sözü, Ortadoğu'nun önemli bölümünde hakim olan Vahhabi çetesinin tarih anlayışını ve Türkiye'ye bakışını yansıtıyor. Bu yüzden belki de "hayırlı" sonuçlar doğurmaya gebe bir çıkış yaptı Abdullah bin Zayed. Vahhabi çetesinin, İngilizler'in gönüllü kuklası olduğu, Osmanlı düşmanlığını, dolayısıyla Türkiye nefretini hâlâ diri tuttuklarını bir kez daha gördük Zayed sayesinde.

Sadece bizi "Türk" veya "Osmanlı'nın devamı" olarak gördükleri için değil bu nefret. Önce bu gerçeği kabul edeceğiz. "İngiliz İslâmı", yani Vahhabizm, kendilerinden başka İslâm'ın her mezhebini "kafir" kabul ediyor ve bakış açısı da buna göre şekilleniyor.

Sorun; Osmanlı-Türk-Arap sorunu değil, tamamen Vahhabizm sorunudur.

* * *

Vahhabizm, bugün İslâm dünyasının başındaki en büyük bela olan "cihadist katilliğin" de dayanağını oluşturuyor.

Suudi Arabistan Hanedanlığı, Katar Emirliği ve Birleşik Arap Emirlikleri, 1979'dan bu yana Vahhabizm ideolojisinin İslam'ın radikal bir kolu olduğu kabul edilecek kadar Arap dünyasında ve Avrupa'da kök salmasını başardılar. Vahhabi ideolojisi kendisini gerçek İslam olarak sunuyor ve diğer İslami teoloji ekollerini, Şiiliği ve İslam'ın geleneksel dört mezhebini sapkın olmaya mahkûm ediyor. Konuya ilgi duyan okuyucular Vahhabilik mezhebi kurucusu Muhammed bin Abdülvahab'ın yazılarına başvurabilirler. Yazıları okuyanlar Abdülvab'ın Sünnilerin İslam'dan olmadığını savunduğunu görecekler.

"Arap baharı" ambalajıyla Ortadoğu'da başlatılan "Amerikan cihadı" da aynı bakış açısıyla zemin buldu, palazlandı.

Avrupa'dan Suriye ve Irak'a gelen cihatçıların çoğu, El-Kaide veya DAİŞ/IŞİD ile temasa geçtikleri ana kadar Vahhabizmin ne olduğunu bile bilmiyorlardı. Vahhabizm, onlara "İslâm'ın mutlak hali" olarak yutturuldu ve kafa kesmeler, kalp söküp yemeler "kutsal bir ayin" gibi bir hal aldı.

* * *

Olayın vahametini anlamak için İngilizlerin "şeyh" olarak yetiştirip metreselere soktuktan sonra itiraflarını kaleme alan İngiliz casusu Hampler'in anılarını okumak lazım. Anılar "Bir İngiliz Casusunun Hatıraları" ismiyle Türkçeleştirilmiş, ancak içimizdeki Vahhabistler tarafından daima gözden uzak tutulmuştur.

Gazeteci, yazar ve jeopolitik uzmanı Jean-Michel Vernochet (Les Egarés) Sapkınlar/Yolunu Şaşıranlar adlı kitabıyla) dönemin İngiliz yönetimi Türk Halifeliğiyle mücadele etmek ve Osmanlı İmparatorluğunu yıkmak üzere yerine göre Arap milleti mitosunu ve Vahhabi mezhebini nasıl da dayanak aldıklarını gösterdi. 

DAEŞ/IŞİD "operasyon" örgütünün neden sadece Müslümanları hedef aldığını anlamak için Vahhabizmin bakış açısını iyi bilmek gerekir.

Bu konuyu, özellikle Türkiye'deki siyasal İslamcı kesimin sözlerine itibar ettiği siyasetçilerin, devlet adamlarının ve "kanaat önderi" kabul edilen "hocaefendi"lerin (!) detaylıca işleyip, gerçekleri kamuoyuna anlatma görevi vardır.

"Geçmişte ders kitaplarımızda kasıtlı ve yanlış bir şekilde yer alan 'Araplar bizi arkadan vurdu' yalanını artık bir kenara bırakmanın zamanı gelmiştir" sözünü tashih etmek veya BAE bakanına had bildirmek yetmez.

Bugün "İslâmi hassasiyet" kılıfıyla sokaklarda bir bahaneyle kadınlara, erkeklere saldırıların artması Vahhabizmin içimizde ne kadar güçlü yer edindiğini yansıtmaya yetiyor.

* * *

Av.Ozan Ersaraç'tan Tekzip

Tarafımızca avukatlık vazifemizin icra edildiği bir soruşturma dosyasından yola çıkılarak hakkımızda bu sayfada 15.12 2017 tarihinde "FETÖ'nün avukatını ilçe başkanı yaptılar" şeklinde bir ifade kullanılarak hain terör örgütü FETÖ ile bir bağlantımız var imiş gibi bir hava yaratılmak istenmiş ve siyasi olarak yıpratılmamız amaçlanmıştır.

Avukatlık yaptığımız tek FETÖ soruşturması dosyası olan anılan dosyada müvekkilimiz hakkında takipsizlik kararı verildiğinden, dava dahi açılmadığından tarafımızı yıpratmak amacı ile gerçeğe aykırı olarak kaleme alınmış bu haberde bahsedilmemiştir.

Evet mevzu bahis soruşturma dosyası evvelce de avukatlığını yaptığımız bir müvekkilimize işten çıkışını verdiği bir çalışanının iftira atması sonucu, Türkiye'mizin buhranlı bir döneminde şahsın gözaltına alınması ve akabinde savcılık makamınca serbest bırakılması ve son olarak da hakkında takipsizlik kararı verilerek dava dahi açılmaması ile sonuçlanmış bir dosyadır. İş bu takipsizlik kararı kesinleşmiş bir karardır. Yani müvekkil kanun önünde tamamen aklanmış, üzerinde hiçbir şüphe kalmamıştır.

Bu dosya haricinde tarafımızca hiçbir FETÖ dosyası "özellikle" alınmamıştır. Hal böyle iken 11-12 yaşlarından itibaren memleket derdiyle dertlenmiş, 29 yaşında birçok kişinin güvenini kazanarak İstanbul'un bir ilçesi teslim edilmiş vatanperver bir Türk gencine sırf siyaseten yıpratmak amacı ile böyle bir iftira atılması en hafif tabiri ile gönül kırıcıdır.

Kamuoyuna saygılarımızla arz ederim.

Av.Ozan Ersaraç

İYİ Parti Silivri Kurucu İlçe Başkanı