Ülke çok ciddi sorunlar yaşıyor, geleceğe dönük tehlikeler büyüyerek devam ediyor. Ama koca koca adamların neyi tartıştığını görüyorsunuz değil mi? Danıştay, Nisan 2018'de aldığı Andımız kararını, her ne hikmetse aylar sonra açıklamayı tercih ediyor. Ve başlıyoruz "Okunsun mu, okunmasın mı" diye tartışmaya. Sanki okuyanlar çok düzgün vatandaş olmuş, doğru ve çalışkan yetişmiş, büyüklerini saymış, küçüklerini sevmiş gibi. Ya da 2013'ten bu yana Andımız okunmadığı için mi çılgın bir toplum var karşımızda.

Bir lise öğrencisi, Bahçelievler'de diğer bir lise öğrencisini sokakta kurşunluyor. Cep telefonunu satarak sosyal medya üzerinden satın aldığı bir tüfekle yapıyor bunu. Biri mezara, diğeri cezaevine gitti. "Okulda çeteleşmişlerdi, 10-15 kişilik grupları vardı" diyerek savunuyor cinayeti işleyen genç kendisini. Bir başka olay yine Bahçelievler'de önceki akşam yaşandı. İki grup arasında önce kavga yaşandı, ardından çatışma başladı. Daha önce de benzerleri oldu birçok yerde. Toplum hızla bir uçuruma doğru gidiyor. Hızla, sokaklarımız Güney Amerika ülkelerini andıran bir hal alıyor.

Ama koca koca adamların derdi ne? Andımız okunsun-okunmasın... Ezan Türkçe mi okunsun, Arapça mı okunsun?

/ / /

Bunlar tarihte kalmış tartışmalar değil mi? Okula giden öğrencinin her sabah hangi ritüeli yerine getireceğinden çok, okulda aldığı derslerle hayata ne kadar hazırlanacağını, hangi müfredata göre "kaliteli" eğitim alıp, ülkenin "muasır medeniyet" seviyesine yükselmesi için katkı sağlayacağı hiç konuşuluyor mu?

Arapça ezandan rahatsız olanların; günlük hayatın her bölümünde kullanılan yabancı kelimelere karşı bırakın tepki göstermesini, "uydur kaydır" kelimeleri cümlelerinin içinde kullanarak "dil erezyonuna" katkı sağladığını görmek de acı.

Ezanın Türkçe ya da Arapça okunması değil ki asıl konu... O davete icabet etmeye gönlü olan, müezzin ezanı "arabesk şarkı" edasında okusa ve birçok kelimesini de yanlış telaffuz etse bile camiye gitmiyor mu? Asıl, camiye giden insanın hırsızlığa, yolsuzluğa, ahlaksızlığa, tecavüze, tacize, kuralsızlığa nasıl göz yumabildiğine bakın. İslâm dininde Allah'ın bile affetmediği "kul hakkına" karşı oluşan duyarsızlığın sebebi, ezanın Arapça ya da Türkçe okunması değil ki! 12 Eylül 1980'den bu yana sistematik bir şekilde yürütülen "yeni bir toplum yaratma" projesinin ürünü. Asıl bunu kırmaya çalışması gerekmiyor mu ülkeyi yönetenlerin ve TBMM'de koltuk işgal edip "koca koca laflar eden" küçük adamların...

/ / /

Önümüzde yerel seçim var. Bütün bu tartışmaların altında da "Bunlar o kadar kötü ki, bu yüzden oyunuzu bize vermelisiniz" mesajını vermeye çalışan "çapsız" politikacılar yatıyor.

Sıcak gelişme olduğu için en basit örneği verelim. Biliyorum, Türkiye'nin yüzde 80'inin haberi yok bundan.

Sayıştay, belediyelerin hesaplarında bir yığın "karanlık delik" buldu. İçerisinde CHP'li belediyeler de var bunların ama AK Partili belediyelerde de dudak uçuklatıcı işler döndüğünü ortaya koymuş Sayıştay. İstanbul'da Küçükçekmece, Arnavutköy, Güngören gibi ilçe belediyelerinin hesaplarında büyük çürükler çıktı ortaya.

Hiç kimse "Bu bilgiler yanlış, Sayıştay yanlış hesaplamış" diyemiyor raporlar için. "Ama sizin belediyelerinizde de var, onları niye söylemiyorsunuz" diyorlar birbirlerine karşı. Hesap soran var mı? Harekete geçen İçişleri Bakanlığı müfettişi oldu mu? Ya da savcı? Nasılsa devlet malı derya deniz...

Ama ne gerek var bunları konuşmaya. Andımızı okuyalım mı, okumayalım mı? "Bunlar ezanı Türkçeye çevirdiler"i terennüm edip durmak yetiyor her şeyin üzerini örtmeye. Beytül mal mı, yetim hakkı mı, kul hakkı mı? O hesap ahirette...

/ / /

Bu tür iddialar seçim sonuçlanıncaya kadar daha çok gündemimize gelecek. İktidar partisinin, medyanın yüzde 90'ından fazlası onu desteklerken bazı büyükşehirleri ve ilçeleri kaybetme kaygısı yaşıyorsa, oturup ciddi ciddi düşünmesi gerekiyor.

Ana muhalefet partisi ise daha büyük handikaplar yaşıyor. "Burayı kesin CHP alır" denilen yerlerde aday patlaması yaşanıyor. Şişli, Bakırköy, Beşiktaş, Kadıköy gibi ilçelerde her CHP'linin gözü var. Hatta milletvekilleri bile "Bana verseniz olmaz mı" havasında kendisine zemin hazırlama çabasında. AK Parti'nin kaybetmesi muhtemel bazı ilçeler de dahil bunlara. Mesela Küçükçekmece... Aslında sokağa çıkacak yüzü olmaması gereken adamlar bile adaylığa soyunmuş. Bir önceki dönemde Çankaya'da tabletler, diz üstü bilgisayarlar dağıtarak elde edemediği "başkanlık" koltuğunu Küçükçekmece'de almak için yola çıkanlar da var.

Bağcılar'da, Esenler'de, Sultanbeyli'de neden aday olmuyor bu adamlar? Çünkü oralarda hiç kimse "borsa" kurmuyor, adaylıktan çekilip kendisini desteklemesi için aday adaylarına "kıyak" yapmıyor...

Siyaset "Tencere dibin kara, hangimizinki daha kara" tartışması yaparken, vatandaş hergün biraz daha sandıktan uzaklaşıyor, demokrasiyi anlamsız, seçimi de gereksiz görüyor. İşte bu yüzden ülkenin insanları "Çukur" izleyip, dizidekiler gibi yaşamayı tercih ediyor.

Koca koca adamlar da ağlanacak hallerine gülüp geçiyor...