Önce kendinizi renk körü kabul edin. Olaylı kupa yarı final maçında hangi takımların karşı karşıya olduğunu da bir kenara bırakın. Eğer işi "renklere" veya "kulüplere" bağlarsanız bu işin içinden çıkamaz, "tavuk mu yumurtadan çıktı, yumurta mı tavuktan" kısır döngüsünü konuşur durursunuz. 

Şunun altını da net bir şekilde çizelim: Yaşanan, bu maça özgü ve bir futbol karşılaşmasındaki fanatizmin ötesinde, çok daha ciddi ve komplike bir olay.
Anlatacağım...

Şenol Güneş'in, oyuncusu Tolga'yı trübünlerin kenardan çekmeye çalışmasını ve kafasına atılan ponpon ve çakmağı da bir kenara bırakın, daha önce yaşananlara bakın ne kastettiğimi daha iyi anlayabilmek için. 

İlk yarıda ev sahibi takıma karşı korner kullanılan köşesinde öbeklenmiş bir grup, rakip takım oyuncusuna çakmak, bozuk para vs. atıyor. Daha önce stadlarda daha beterini görmeye alışık olduğumuz plastik su bardakları yok ortada. Küçük ama sert şeyler...

İkinci yarıda da bir bakıyorsunuz, sanki o grup tribünlerde yer değiştirmiş, yine rakip takımın korner kullanacak oyuncusuna aynı şekilde hacmi küçük ama sert şeyler fırlatıyor. "Bozuk para" da var, "çakmak" ve "anahtarlık" gibi maddeler de...

Net bir şekilde ortada ki, bir grup ev sahibi takımı sabote etmek veya sonuçları çok ağır olacak bir olayın peşinde. Tac atışı kullanan oyunculara tek bir madde gelmiyor. Tezahüratlar hakaretli, küfürlü her maçta olduğu gibi ama rahatlıkla tac atışı yapılırken, sorun sadece korner atışlarında çıkışor. "Nöbetçi saldırganlar" öbek öbek iki köşede toplanmış...

* * *

Ev sahibi takımın taraftarı olabilir mi peki bunlar? Olamaz... Eğer başka bir güç devreye girip ev sahibi takımın trübünlerinde örgütlenmiş bir grubu organize etmediyse olamaz. Çünkü, her şey ev sahibi takımın lehine gelişiyor. Rakip 10 kişi kalmış, ilk maçta elde edilen avantajlı bir skor var ve bozulmamış. Ev sahibi takım, tehlikeli ataklar geliştiriyor, golü bulması an meselesi sanki...

Peki kim bunlar?

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan tutun da, olayı tarafsız gözle izleyen herkesin "kumpas" dediği sahneleri yaşatanlar kimler? 

Tekrar ediyorum. Şenol Güneş'e yapılan ve hiç kimsenin bahane üretmeye kalkmaması gereken olayı kenara bırakın. Onun faili belli, sabıkalı bir tip. Onun attığı çakmak o kadar hasar verir mi, vermez mi, başka bir şey atıldı da kabak o kişiye mi patladı ayrı şey. Çünkü, yedek kaleci Tolga tribünlere atarlanmaya başlamadan, Şenol Güneş'in başına o talihsiz ve çirkin olay gelmeden zaten iş çığırından çıkmıştı.

Hakem, iki kez maçı durdurmuş, ev sahibi takımın kenardaki sorumlularını ikaz etmiş, korner direklerinin oraya "cisim" yağmaya devam etmesi halinde maçı tatil edebileceği sinyalini de vermişti çünkü.

* * *

Bu organize operasyonun tepesinde kim var, bu çetenin tespih tanelerini bir araya kim getirdi, imamesi nerede bilemem. Ama tribündeki tehlikeyi, bundan tam 2 yıl önce "Trübünde çete var" başlığıyla bu sütunda anlatmıştım. 29 Nisan 2016 tarihindeki yazımda, Aziz Yıldırım, Şekip Mosturoğlu ve Mahmut Uslu'nun Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi önünde yaptığı 3 Temmuz açıklamasında gördüklerime değinmiştim. Orada, "mor suratlılar" diye adlandırdığım, madde bağımlısı olduğu her halinden belli tipler toplanan taraftarları yönlendiriyordu. Ama öyle bir yönlendirme ki, Fenerbahçe yöneticileri bile onlara karşı "ters rüzgar" estiremiyordu. Toplantının sonuna doğru içlerinden biri, "lider" saydığı birine "Şu bizim fotoğrafımızı çekti" diye bir kameramanı gösterdi. "Git sildir" dedi ve o kameraman görüntüyü gözümün önünde silmek zorunda kaldı.

İstanbul'daki üç büyük takımı sürekli takip eden muhabirler ve kameramanlar, trübünlerdeki bu çeteyi biliyor. 

Fenerbahçe'yi takip edenler de biliyor. Onlardan çekiniyorlar, çünkü "organize" bir örgüt yapısı var. Her semtte adamları var. "Suç" onlar için sıradan bir şey.Bu işin büyük de rantı var. 

Eğer, son olayları soruşturan savcı bu işin köküne inmek istiyorsa, emniyetin ilgili birimlerini görevlendirsin ve ilk yarıda ev sahibi takımın kale çizgisinin köşelerine bakan tribünlerde oturanları araştırsın.

Son 1 ay içerisinde Fenerbahçe adına Passolig kartı alanların dökümü çıkarılsın. O iki köşede oturan taraftarların, bilet numaralarına göre oturup oturmadığına, ikinci yarıda yer değiştirip değiştirmediğine baksın. 6220 sayılı "Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun'la birlikte stadlara yerleştirilen kameraların kaydettiği görüntülerden o suratları tek tek tespit etmek mümkün.

* * *

Biraz daha ipucu vereyim adli makamlara. Fenerbahçe'nin sürekli maçlarını takip edenleri dinlesinler. Bilet numarasına göre değil, o çetenin yönlendirdiği yere oturmak zorunda olduklarını anlatacaktır "düzgün" taraftarlar. Tribünlerde uyuşturucu kullanıldığını, el altından hap satıldığını da... Tüm tribünler, "şeker"ciler için "açık pazar" görevi görüyor. Devasa bir rant var orada ve trübünlerde hakimiyet kurmak için birbirleriyle çatışan gruplar da var.

Bir bölümünü, Bağcılar, Bahçelievler, Güngören'in kesiştiği bölgede bulabilirsiniz. Gaziosmanpaşa'da, Ümraniye'de, Sultanbeyli'de de... Yani, İstanbul'un sokak çetelerinin bulunduğu her yerde...

Bu çeteleşme sadece Fenerbahçe tribünlerinde varmış gibi algılayanlara şunu hatırlatmadan geçemeyceğim:

Beşiktaş tribünlerinde merhum Süleyman Seba'ya küfredenler ile, Fenerbahçe tribünlerini terörize edenler farklı gruplar değil... 

Özetle; kupa yarı finalinde yaşananlar, trübün çetesinin son aldığı ihaleydi ve operasyonu başarıyla tamamladılar...