Ülkemizin en büyük sorunu, herkesin kendi işini en iyi şekilde yapmaya çalışması yerine başkalarına karışması ve her konuda görüş beyan etmesidir.

Herkes, her konuda uzman…

Televizyondaki tartışma programlarına bakın… Konu değişiyor ama tartışmaya katılan kişiler asla değişmiyor. Aynı kişiler her konuda ahkâm kesiyor.

Salgının ilk başladığı günlerde bir ara doktorlar kendine yer bulabiliyordu, şimdi onlar da fazla görünmüyor.

Belli kişiler, hiçbir alanda uzman olmadıkları halde, her kanalda, her konuda tabiri caizse fetva veriyor.

Dış politika, Suriye, Libya meselesi, ekonomi, eğitim, sağlık, hukuk; konu ne olursa olsun hep aynı kişiler konuşuyor, aynı kişiler tartışıyor.

Daha da kötüsü, arada bir adettendir diye farklı bir kişi çıkarılsa bile söz hakkı verilmiyor, aynı sözler papağan gibi tekrarlanıyor. Ne konuştuklarının kimseye faydası var, ne de söyledikleri anlaşılıyor.

Fikir yok, öneri yok, çözüm yok…

Doğruları söylemek, gerçeğin açığa çıkmasına yardımcı olmak yerine herkes tuttuğu tarafın sözcülüğünü yapıyor, zaman zaman sözcülüğü bile aşarak cansiperane savaşıyor.

Hele spor programlarını saymıyorum bile…

Sadece ekrana çıkanlar dersek haksızlık olur…

Sosyal medyaya bakın, aynı sözler tekrarlanıyor, aynı sloganlar, aynı resimler paylaşılıyor.

Düşünün her hafta Cuma mesajı yazarlar ama onu bile kopyalayıp gönderiyorlar, kendilerinden tek kelime yok…

Herkes sözde dünyanın en iyi insanı ama iş yapmaya gelince toplu olarak arazi…

Ne yazık ki, kamuda da durum çok farklı değil…

Derdinizi anlatmak istiyorsunuz, bir dilekçe veriyorsunuz, muhatap bulana kadar canınız çıkıyor.

Kazara bir muhatap bulabilirseniz üstün körü sizi dinliyor, sizi başından savmak için her yolu deniyor. Önce kendileri ile ilgili olmadığını söylüyor, başka birime yönlendirmek istiyor. Oradan oraya koşturuyor. Sonra biz bunu yapamayız, falanca ilçeye git deniliyor. Yazıyı yazdık diyorlar, yazı gitmez. Yazı gider, onlar da bizim işimiz değil diyerek yazıyı iade ederler.

İki dakikada çözülecek kadar basit bir iş ama siz günlerce, hatta aylarca uğraşıyorsunuz.

İşin özü, kimse iş yapmak istemiyor, herkes işini başkasına havale etme derdinde…

Kendi işlerini yapmamak için elli takla atarlar ama konuşmaya gelince mangalda kül bırakmazlar, ülkeyi hatta dünyayı kurtaracak en az 40-50 planları vardır…

Aslında çözüm çok basit…

Herkes kendi işini en iyi şekilde yapsa, ülke de kurtulacak, dünya da kurtulacak.

*****

Niçin “çok iyiyim” dedim

Çiftçilik yapan Mehmet amca, bir kamyonun çarpmasıyla yaralanır. Mehmet amca, kazadan sorumlu tuttuğu taşıma şirketine dava açar. Şirketin avukatı ile Mehmet amca, mahkemede karşı karşıyadır. Avukat, Mehmet amcaya sorar:

- Siz kazadan sonra gelen polis memuruna “Ben çok iyiyim” demediniz mi?

- Anlatayım ağam… Ben bizim eşeği kasabada satışa götürmek üzere kamyonetime bindirmiştim ki...

- Bırakın ayrıntıları Mehmet bey, siz sadece soruma cevap verin. Siz, kazadan hemen sonra gelen polis memuruna “Ben çok iyiyim” dediniz mi, demediniz mi?

- İşte anlatıyorum ya Avukat bey; eşeği kamyonete yüklemiş, yola çıkmıştım ki...

Avukat tekrar Mehmet amcanın sözünü keser ve hâkime dönerek konuşur:

- Sayın hâkim, size olayın tam olarak nasıl gerçekleştiğini davacının kendi ifadesi ile almaya çalışıyorum ama soruma cevap vermiyor. Mehmet bey, kazadan hemen sonra olay yerine ulaşan polis memuruna ifadesinde “çok iyi” olduğunu söylemiş. Kayıtlara geçmiş. Şimdi, aradan kaç hafta sonra müvekkil şirkete dava açıyor. Ben bu davada, bu şahsın mahkemeyi yanıltmaya çalıştığına inanıyorum. Lütfen, sadece soruya cevap vermesini söyler misiniz?

Hâkim, çiftçinin hikayesiyle ilgilenir:

- Eşek hakkında söyleyeceklerini merak ettim aslında; bırakalım da anlatsın...

Mehmet amca, hâkime teşekkür ederek devam eder:

- İşte dediğim gibi, Sayın Hâkimim, tam eşeğimi kamyonetime bindirmiş, şehre doğru gidiyordum ki, bu şirkete ait kocaman bir kamyon, “Dur” tabelasına aldırmadan üzerime sürdü ve bize çarptı. Ben yolun bir yanına fırladım, karakaçanım bir yana... Nasıl kötüyüm, nasıl kötü, anlatamam... Kıpırdanamıyorum sancıdan... Öte yanda karakaçan bir anırıyor, bir anırıyor ki, ortalık inliyor. Derken bir polis memuru geliverdi. Karakaçanın sesini duyması ile önce ona doğru gitti, eğildi, baktı. Tabancasına davrandı, alnının göbeğinden karakaçanımı vurmasın mı? Sonra yolun karşı tarafına geçti, bana doğru geldi ve dedi ki:

- Eşeğin hali berbattı, vurmak zorunda kaldım, sen nasılsın?

*****     

TEBESSÜM

Kardeşlik

Mevlana, talebesiyle yürürken, yol kenarında birkaç köpeğin sarmaş dolaş uyuduklarını görürler. Yanındaki talebesi:

- Güzel bir kardeşlik örneği, keşke insanlar da bundan ibret alsa.

Mevlana, tebessüm ederek karşılık verir:

- Aralarına bir kemik atıver de, gör kardeşlikleri…

*****

GÜNÜN SÖZÜ

İnsan ulaşamadığı her şeyin delisi, ulaştığı her şeyin nankörüdür.

Paplo Neruda