Deniz Baykal'ın CHP'den uzaklaştırdığı isimler arasında en çok Fikri Sağlar'ı önemsemiş, bunu çok anlamsız bulmuştum. Hatta çevremdeki CHP'lilere, Deniz Baykal'ın bu tasfiye ile nerelere hizmet ettiğini sormaları gerektiğini ısrarla savunmuştum.

Çünkü; Fikri Sağlar, o meşhur Susurluk skandalının ardından kurulan araştırma komisyonunun en çalışkan ve korkusuz üyelerinden biri olarak faaliyet göstermişti. Kutlu Aktaş'ın hazırladığı Susurluk Raporu'nun "gizli" tutulan bölümlerinin de açıklanması için mücadele vermişti.

Bu tür cesur insanlar önemliydi benim için. ABD'nin, 1948'den itibaren Türk devlet sistemine kök salmasının ürünü bir yapı vardı karşımızda. Adına ister "gladio" deyin, ister "kontrgerilla" deyin, bu yapı ülkenin siyasetinden ekonomisine birçok alanında etkili oluyor, emperyalizmin mutlak çıkarlarına hizmet ediyordu. İçinde devletin değişik kesimlerinde görev yapanlar da vardı, "5. kuvvet" sayılan medyanın köşe başlarındaki isimler de, sivil toplum dinamiklerinin hatırı sayılır figürleri de.

Bir arada oturup ülkeye dair konuları konuşabilen üniversite gençlerinin, birbirlerine kurşun sıkan örgütler halinde kamplara bölünmesinde de katkısı vardı bu "şer odağı" teşkilatın, Türkiye'yi darbelere götüren ve ardından şekillendiren süreçlerde de... Çoğu "siyasi" bazı suikasler ile, izlerini silmek için işlenen cinayetlere kadar kanlı olaylarda da...

Doğu Bloku'nun dağılmasının ardından İtalya'da ortaya çıkarılan bu yapının, tüm NATO ülkelerinde değişik isimler altında örgütlendiği artık tartışılmaz bir gerçekti. Adına "derin devlet" diyenler de vardı. Ne olursa olsun, devlet erkinden aldığı güçle "kirli" işlerin ardındaki bu güç aydınlatılmalı, karanlık koridorlardaki "ABD işbirlikçisi" olanlar tek tek hesap vermeliydi. Faili meçhuller de bunlara dahildi elbette.

İşte bu yüzden Susurluk soruşturmasını da, bu örgütü ortaya çıkaracak bir ipin ucunun yakalanmış olmasını da çok önemsiyordum. İşte bu nedenle Fikri Sağlar benim için "farklı" bir CHP'liydi.

KEŞKE DÖNMESEYDİ

Fikri Sağlar, yıllar sonra Kemal Kılıçdaroğlu'nun "yeni CHP"sinde yeniden sahneye döndü ve aktif siyasetin içerisinde yer almaya başladı.

Kendisinden bir gün ekranlara çıkıp, Susurluk bağlamından başlayarak Türkiye'yi NATO ve ABD yörüngesinde tutmaya dönük o kirli yapıya dair önemli açıklamalar yapmasını, "Ergenekon, Balyoz" gibi birçok hukuki garabetle artık "dokunulmaz" bir alan olan "devletin kirlenmiş çarkları" üzerine çıkışlar yapmasını bekliyordum. Beklemeye de devam ettim.

Ama o ne yaptı?

Çıkığı televizyon ekranında, kabuk bağlamış bir yarayı kaşıdı. Küllenmiş bir alevi ateşlendirdi. Zamanlamayı da CHP karşıtlarını coşturacak, hatta "Bakın işte biz haklıydık" diyecek kadar cesaretlendirecek kadar iyi seçmişti sanki.

Sağlar, kendisini muhalefette konumlandıran bir TV kanalında şu ifadeleri kullanıyordu yüksek perdeden bir ses tonuyla:

"Ben yargılandığım zaman türbanlı bir hakimin karşısına gittiğimde, benimle ilgili haklarımı koruyacağı ve adaleti yerine getirebileceği konusunda kuşkum var.”

Sağlar'ın bu sözleri anında dolaşıma sokuldu. Ben de, bir başka TV kanalında devam eden tartışma programında kendisini AK Parti cephesinde konumlandırmış bir gazetecinin "Şimdi telefonuma düşen şu sözlere dikka" diyerek dinletmesiyle haberdar oldum.

Henüz İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun "Şeb-i Arus törenlerinde Kur'an orijinal diliyle okunmalıydı. Burada Türkçe ezan okunmadı, bazı suriler Türkçe okundu" açıklaması sıcaklığını koruyordu. İBB'nin düzenlediği Şeb-i Arus töreni bağlamında, "CHP iktidara geldiğinde yine 1940'ların uygulamalarına dönüecek" propagandasının yapıldığı dönemde.

İşte bu yüzden "zamanlama"ya da dikkat çekme ihtiyacı duydum.

KILIÇDAROĞLU'NDAN TEPKİ

Dizayn ettiği "yeni CHP"yi Mehmet Bekaroğlu gibi "müftü emeklisi" isimlerle muhafazakâr kesimle barıştırmaya çalışan, parti yönetimine başörtülü bir genç kızı alarak bunu bir adım ileriye taşıyan Kemal Kılıçdaroğlu, doğal olarak Fikri Sağlar'a tepki gösterdi.

Ama Sağlar, tıpkı kendisi gibi "fikri sabitler"in yaptığını yaptı ve özeleştiri yerine, sosyal medyadan bir dizi paylaşım yaparak sözlerinin arkasında durmaya çalıştı.

Ülkenin yoksulluğundan girdi, ekonomik ve sosyal çalkantılara daldı ve işi getirdi "Emperyalizmin Ortadoğu'da nüfuz kurma amacıyla araçsallaştırdığı" bir simge olarak tanımladı türbanı ya da başörtüsünü. Kendisi "türban ile başörtüsü ayrı" dese de, artık bunun ne kadar anlamsız olduğunu farkedemeyecek kadar ülkenin sosyal gerçekliğinden uzaklaştığını bir kez daha gösterdi. Tıpkı 28 Şubat kafasının bugünkü temsilcisi gibi.

Kendisine başkasının bu konuda soru sorma hakkı tanımadığı Fikri Sağlar, şu soruya ne cevap verir acaba:

Örtünme hakkını, sırf türban karşıtlığı yüzünden kullanamayan bir kadın hakimin, perukla çıktığı duruşmada kendisinin hakkını savunacağından nasıl emin olacak?

Bu soru, işin tam da can alıcı noktasıdır. Çünkü, yargı sisteminde ideoloji ve siyaset anlayışı "etkin" hale gelirse, oradan adalet beklenmez. İster türbanlı, sakallı olsun, isterse Sağlar'ın tanımıyla "laik" görünümlü...

Kılıçdaroğlu'nun, Fikri Sağlar'a tepki gösterdiği yer İBB'nin gerçekleştirdiği bir açılış töreniydi. Ve CHP Genel Başkanı'nın hemen yanında türbanlı bir İBB çalışanı duruyordu. Kılıçdaroğlu “Böyle bir ayrımcılığı asla kabul etmiyor ve doğru bulmuyorum. Çağın neresindeyiz biz? Kişi başörtüsü takar takmaz. Bu onun tercihidir” derken, hemen solunda yer alan İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hafif bir şaşkınlık yaşadığını bakışlarıyla belli ederken, türbanlı İBB görevlisi ise adeta bu sözleri onaylarcasına sallıyordu kafasını.

Öyle veya böyle, Türkiye bir şekilde dönüştü ve bugünkü iklim, Fikri Sağlar gibileri siyasette "marjinal" alanda bırakıyor. Lüks bir alan orası, ajitasyonu kökle, sloganı salla ve dar bir çevreden alkışı kap...

Ama ya partinin iktidar adayı olup, gücü eline alarak o beğenilmeyen "değişim" ve "iklimi" tersine döndürme ihtimali? Fikri Sağlar ve "marjinal alanın lüks" ortamında varlık gösteren sabit fikirlilerin varlığıyla sıfır...

Hakan Bayrakçı'nın bir TV ekranında haykıra haykıra sarfettiği sözle bitirelim yılın ilk yazısını:

 "Akşam yatıyorsun 25, sabah kalkıyorsun 25, 25 yıldır alıyorsun yüzde 25. Bu 25'i sürdürmekte ısrar eden adamlar orada olduğu sürece bu parti bir gram ileri gidemez."

Yeni yılın hepinize sağlık ve huzur getirmesi dileğiyle...