CHP'nin İstanbul tercihi, partililerin dahi "Bu nasıl iş" dediği bir şekilde sonuçlandı. 24 Haziran seçimlerinden önce "İstanbul'a aday olmak istiyorum" diyen Akif Hamzaçebi'ye "Git çalışmaya başla" diyen Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, nereden esinlendiğini kimsenin anlayamadığı bir tercihte bulundu. Yine aylardır İstanbul'un ilçelerini dolaşan Gürsel Tekin'i de Hamzaçebi gibi taca atarak Ekrem İmamoğlu'ndan yana karar kıldı Kemal Bey. Zaten bu isimleri milletvekili listesine koyarak aday yapmayacağını bir anlamda belli etmişti. Hamzaçebi, bu yüzden 24 Haziran sonrası frene basmış, enerjisini TBMM'de kullanmaya başlamıştı. Gürsel Tekin ise yılmadan, bıkmadan ve umutsuzluğa kapılmadan çalışmayı sürdürdü.

Ekrem İmamoğlu, kendi yaptırdığı ankette bile "İstanbul'un yüzde 34'ü" tarafından tanınan bir isim olarak çıkmıştı ortaya. Bu sütunda anketin sonucunu vermiş, İmamoğlu'na kendisini tanıtması için yeterli süre kalmadığını anlatmıştım. CHP'lilerin bir bölümü "Recep Tayyip Erdoğan da İstanbul adayı olduğunda kimse tanımıyordu" diyerek, "CHP'nin Erdoğan'ı İmamoğlu olabilir" umudu besliyorlar. Yanılıyorlar. Hem de çok büyük yanılıyorlar.

Kısaca anlatalım...

* * *

Recep Tayyip Erdoğan, İBB adayı olmadan önce Refah Partisi'nin İstanbul İl Başkanlığı koltuğunda oturuyordu. Dolayısıyla İstanbul'un tüm ilçelerini, sorunlarını yakından biliyordu. Ayrıca, önünde muhteşem bir sermaye birikimi vardı: Nurettin Sözen'in temizlik işçileriyle toplu sözleşme masasında anlaşamaması üzerine oluşan çöp dağları yanında susuzluk şehrin en önemli problemiydi. Bir yandan ellerinde bidonlarla su taşıma derdine düşen İstanbul halkı, diğer yandan Engin Göknel'in İSKİ'deki aşk hikayelerini dinliyordu. Zaten seçmen Sözen'i ve ekibini sandığa gömmek için seçimi bekliyordu.
Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın meydanlarda hatırlattığı manzaraların hiç birisi abartı değil. Her ne kadar bunları yaşayanlar bugün azınlıkta kalsa da hafızalardaki derin izleri kolay kolay silinmiyor. Erdoğan'ı birçok konuda "haksız" ve "mübalağalı" bulanlar bile İstanbul'un o günkü hallerine sıra gelince "Allah bir daha yaşatmasın" diyor...
İşte İmamoğlu ile Erdoğan arasındaki en büyük fark bu. 
Kılıçdaroğlu, 2017 yılında birçok kez "Anayasa değişikliği yapalım, genel seçimle yerel seçimi birleştirip erkene alalım" çağrısı yaptı. Bir çağrısında, AK Parti'nin "metal yorgunluğu" gerekçesiyle istifa ettirdiği belediye başkanlarıyla kayyum atanan başkanları savunarak "hodri meydan" çekmiş, "Erken seçim konusunda anayasa değişikliği yapalım. 367 oyun garantisini veriyoruz" demişti. Partisinin ve teşkilatının seçimlere hazır olduğunu gür sesle haykırarak hem de...
Demek ki, hiç kimse hazır değilmiş.

* * *

"Hazır değilmiş" diyorum, çünkü daha mevcut 14 belediye başkanının akıbeti bile belli değil. AK Parti'nin hem 16 Nisan referandumunda, hem 24 Haziran'da oy kaybettiği ilçelerin adayları da... "Kritik yerler" denilen, kazanılması muhtemel ilçeler için adayını erkenden açıklayıp, kapı kapı dolaşarak seçmeni ikna etmesinden daha etkili bir propaganda yöntemi olabilir mi? Bence olamaz ama Kemal Bey'in siyaset tarzı bu değil. Halk ayağımıza gelsin, biz anlatalım onlar dinlesin. Alkış kıyamet ve herkes evlerine dağılsın...

Kılıçdaroğlu ve ekibinin zamanlama sorunu, kaybettiği tüm seçimlerdeki ortak yön olarak dikkat çekiyor. 7 Haziran seçimlerinden sonra AK Parti ile yürütülen "istikşafi görüşmeler" de dahil anlamsız bir "zaman tüketme" sorunu yaşıyorlar. Bir de Gül sevdası var...
2014 seçimleri öncesinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi adayını 22 Aralık'ta açıklamıştı CHP ve Sarıgül'ün adaylığını ilan etmişti. Sarıgül, 2009 yılında İBB Başkanlığı'na aday olan Kılıçdaroğlu'nun aldığı yüzde 37 oyu geçmiş, partiyi yüzde 40.1'e taşımıştı. Şimdi aynı Sarıgül'ün Şişli'ye aday yapılıp yapılmayacağı bile belli değil.
Hatta, Sarıgül'ün siyaset dışına itilmesi için ciddi bir bekleyiş içerisinde parti kurmayları.
70'li yıllardan bu yana CHP'de aktif siyaset yapan ancak hiç bir zaman makam peşinde koşmayan güvenilir bir partilinin anlattığına göre, Kemal Bey ve ekibi umudunu Sarıgül'ün yargılandığı mahkemelere bağlamış.

* * *

Yaklaşık 1 yıldır kurduğu ofisten Şişli'de yaşayanları arayıp ismini gündemde tutan, aylardır sokak sokak dolaşan, düğün, nişan, asker uğurlaması, cenaze gibi halkın bir araya geldiği her fırsatı değerlendiren Mustafa Sarıgül, CHP'den aday olmasa da Şişli'yi alacağına inanıyor. Kendisine sorulan "DSP'den aday olur musunuz?" sorusunu "hayır" demeden "CHP'nin daha fazla oy alması için çalışacağım" diyerek savuşturuyor. 

Bildiğiniz gibi Mustafa Sarıgül, Hayri İnönü ve eşini tehdit ettiği iddiası ile mahkemelik olmuş, hakkında verilen takipsizlik kararı bozularak yeniden dosya açılmıştı. Bir de Sayıştay'ın tespit ettiği, 65 milyon liralık "usulsüz borçlanma" iddiası var. İçişleri Bakanlığı'na bildirilmeden yapılan borçlanmanın usulsüz bulunması üzerine iddianame düzenlenmişti. Mahkumiyet çıkarsa, Sarıgül tıpkı Gürbüz Çapan gibi siyaset arenasının dışına itilecek.

CHP kurmayları umudunu, Sarıgül'ün siyasi yasaklı olmasını getirecek bu davaların bir an önce sonuçlanmasına bağlamış durumda. Aksi taktirde Şişli düğümünü çözmek kolay olmayacak.