Cenab Şehabettin'i 13 Şubat 1934'de kaybettik. O, Servet-i Fünun Edebiyatının Tevfik Fikret'den sonra  ikinci adamı olarak tanınmıştı. Gerçekte Cenab, Fikret'ten daha çok kültürlüdür. 

Bu konuda Nigar Hanım şöyle yazmıştı: "Bizi dilsizlikle, edebiyatsızlıkla suçlayan başka milletlere karşı iftiharla gösterilecek bir edebiyatımiz varsa o da Kemal'lerden Hamid'lerden sonra Edebiyat-ı Cedide'dir. O edebiyat cidden memleket için de iftihara layıktır. Şüphe yok. Mesela ne kadar nefis yazıyor Cenab Şehabeddin. Ben Cenab'ı, bir dakika durmam o seçkin şair Tevfik Fikret'e tercih ederim."
Hüseyin Cahit ise, "Cenab, Bey, Avrupa'dan dönüşünde, Tevfik Fikret'in son derece üstün olan şiir istidadını Servet-i Fünun yolu ile Aşiyan'a kadar yükseltti." demişti. 
Zamanın birinci derecedeki şairini bugün tam anlamıyla tanımamamızın sebebi şiirlerini bir kitap halinde toplamamış bulunmasıdır. Cenab'ın şiirleri mecmua yaprakları arasında kalmıştı. 
Tevfik Fikret'le Cenab arasındaki fark buydu. Fikret fırsat buldukça kitaplarını bastırmıştı. 

Cenab Şehabeddin'in en büyük özelliği aynı şeyleri devamlı değişik imajlarla anlatmaktaki ustalığıydı.  Bu onun üslubunu meydana getirmektedir. Anlamak için şu şiirini dikkatle okumak yeterlidir.
 
Vücud-ı fikrime bir şehper-i melek yapsam 
Şeb-i elfaz u nur-ı hulyadan, 
Per-i fikirimle havz-ı rüyadan 
Alıp köpükleri zevkimce bir çiçek yapsam: 
Benim bütün emelim buydu şiire başlarken...
Per-i fikrimdeki hayat-ı şebap
Şeb-i elfaz içinde oldu harap
Çıkarmadan yeni bir nağme târ-ı kafiyeden.

Bir bölümünü aldığımız şiir, Cenab Şehabeddin'in üsluba ne kadar önem verdiğini bize anlatıyor. Şair düşüncelerini anlatmak için güçlük çektiğini, imaj yaratmak için çaba gösterdiğini söylemektedir. Ona göre şiir monotonluktan kurtulmalı. Alçalıp yükselmeli, can veren heyecanlar katılmalıdır. 
Çok garibdir ki, Cenab bir devirde yenilik taraftarı olduğu için dekadanlıkla suçlanırken, bir devir gelmiş gericilikle itham edilmiştir. 
Sanatta hem yenilik tutkusunu, hem muhafazakâr kişiliğini bir arada yaşattı. Önceleri şiirde yenilik peşinde koşarken, milli edebiyatın doğuşundan ve sade dil akımı ve hece vezni çığırının başlamasıyla o karşı çıktı, daha koyu Osmanlıcaya sarıldı. Hele aruz veznine bağlı kalması, Servet-i Fünun'a yapılan hücumların kendisine yönel    mesine sebep oldu.     Dilde ve mecazlarda yaptığı fazla alafranga şaşırtıcı terkiplerden dolayı Ahmet Mithat Efendi tarafından kınanan o, 1911'den sonra Milli edebiyatçıların en fazla hücumuna uğrayan da yine o olmuştur.
Servet-i Fünun nesli daha çok tabiatın dş görünüşünü tasvir ettiler. Onları, dini ve felsefi konular ilgilendirmiyor, eşyanın rengine, şekline, hareketine ve sesine önem veriyorlardı. Bu nesil, batıda resim gibi şiir yazma peşinde olan Parnasyenlerle nesirlerini resim haline koyan (Gonkur) Goncourt'lar ve (Flober) Floubert'i örnek alıyorlardı. 
Cenab, resim kadar musikiyi de seviyordu. Öyle ki, Cenab'ın şiirleri yalnız bir tablo değil aynı anda musikinin tatlı nağmeleriydi. İşte bu; şiiri resim ve musiki ile birleştirme endişesi yeni yeni kompozisyonların yaratılmasına neden oluyordu.