Sultan Mehmet’in doğumunda olduğu gibi kesin olarak tahta çıkışında da doğa üstü olaylar görülmüş. Kritovulos adlı tarihçinin yazdığına göre, depremler olmuş, kaynar sular fışkırmış, kuzey kızıllığı oluşmuş. Kahinler, falcılar, gelecekten haber verenler, büyük şeylerin olacağını ve genç padişahın önün açık bulunduğunu, başarıdan başarıya koşacağını, onun kılıcı ile dünyada büyük değişikliklerin yaşanacağını haber vermişler.

İstanbul, yüzyıllar boyu İslâm’ın hedefi, aşkıydı. Osman’ın rüyasında parlayan şehirdi. Türk İstanbul’a vurgun, İstanbul Türk’e vurgundu. Orhan’ın da rüyalarına girmişti. Yıldırım İstanbul’un aşkıyla Güzelcehisar’ı yaptırmıştı. Ve şairlerin dediği gibi, İstanbul’un bahtına yirmibir yaşında Osmanlı tahtına oturan Genç Sultan doğmuştu. Uzun sözün kısası, dünün çocuk padişahı, henüz gençliğinin toz pembe günlerini yaşamadan, Fethi gerçekleştirmiş. Artık adı, Fatih Sultan Mehmet’miş. Kilisenin tunç kapıları önünde atından inmiş. Secdeye kapanarak şükretmiş. Yerden bir avuç toprak alarak başındaki tülbentin arasına serpmiş. Saygılı ve ağır adımlarla bu ibadethanenin içine girmiş. İki rekat namaz kılmış. Faruk Nafiz Çamlıbel’in söylediği gibi, artık yeni bir çağ başlamaktaymış:
“...
Bir köhne çağın hükmüne son
verdiğin anda,
Hükmünle senin bir yeni çağ
doğdu cihanda...”

Fatih, Bizanslılara hoşgörülü yaklaşmış. Herkesin canından ve malından emin olacağını söylemiş. Kente girişle, doğal olarak oluşan karışıklıkların giderilmesi, huzurun, dinginliğin sağlanması için uğraşmış. Her tarafta güvenliği sağladıktan sonra, dördüncü gün görkemli bir alayla şehre girmiş. Fatih Sultan Mehmet’in askerî dehâsı, devlet adamlığı, çağlar kapayıp çağlar açan kudreti bir yana, o fikir ve sanat dünyasının önemli kişisiymiş. Derler ki, “Türk milletinin çobanından padişahına kadar şairdir.” İşte o padişahlardan biri de Fatih Sultan Mehmet’miş. Şiirlerinde Avnî imzasını kullanan Fatih, her zaman ince alçak gönüllü, sıcak ve içtenmiş

“Benim sen Şâh-ı mehrûya kul
olmak iledir fahrum
Gedayı dilber olmak yeğ cihânın
pâdişasından,” diyormuş.

“Sen ay yüzlüye, kul olmakla öğünüyorum. Sevgilinin kapısına fakir bir aşık olarak gönül bağlayıp kalmak, cihana padişah olmaktan daha iyidir.” Bunu söyleyen Fatih Sultan Mehmet gibi bir padişah, ünü dünyayı tutmuş, olağanüstü bir yaratılışta hükümdarmış. Bugün, Fatih’in kuvvetli bir şair olduğu söyleyebiliriz. Zamanla dil eskiyor, nazım şekilleri pörsüyor, düşünceler, inanışlar parlaklığını kaybediyor. Ama içten duygular dip diri duruyor, Fatih’in içten duyguları gibi...

Fatih’in en büyük ve en parıltılı zafer tacını hazırlayan onun fetih kılıcının ışıkları şiirlerinde yok. O yalnızca ince ruhlu bir insan. Büyük Fetih’in üzerinden beş buçuk asırdan çok zaman geçti. Bugün neredeyiz ve Fatih’in gücünden, kişiliğinden nasıl bir pay çıkarabiliriz?
Fatih Sultan Mehmet on iki yaşında saltana oturmuş, yükselişi de düşüşü de yaşamıştı. Henüz yirmi üç yaşında, Tarihin bir çağını kapamış, bir çağını açmıştı. Bugün yirmi üç yaşındaki oğullarımızın kızlarımızın fethedeceği bir başka İstanbul yok. Ama, insanlık, bilimde ve sanatta nice fetihlere muhtaç ve gebedir. Arif Nihat Asya’nın Fetih Marşı’nı, bu gözle yorumlamak dersler çıkarmak gerekir:
Yelkenler biçilecek, yelkenler
dikilecek,
Dağlardan çektiriler, kalyonlar
çekilecek
Kelpetenlerle surun dişleri
sökülecek.
Yürü, hâlâ ne diye oyunda
oynaştasın
Fatih’in İstanbul’u fethettiği
yaştasın.
Sen de geçebilirsin yârdan,
anadan, serden
Senin de destanını okuyalım
ezberden,
Haberin yok gibidir taşıdığın
değerden.
Elde sensin, dilde sen gönüldesin,
baştasın
Fatih’in İstanbul’u fethettiği
yaştasın.
....
Yüzüne çarpmak gerek zamanenin
fendini
Göster kabaran sular nasıl yıkar
bendini,
Küçük görme, boş görme
delikanlım kendini.
Şu kırık abideyi yükseltecek
taştasın
Fatih’in İstanbul’u fethettiği
yaştasın...
.....
Delikanlım, işaret aldığın gün
atandan,
Yürüyeceksin... Millet, yürüyecek
arkandan,
Sana selam getirdim Ulubatlı
Hasan’dan
Sen ki burçlara bayrak olacak
kumaştasın,
Fatih’in İstanbul’u fethettiği
yaştasın...
Bırak bozuk saatler yalan yanlış
işlesin.
Çelebiler çekilip haremlerde
kışlasın,
Yürü aslanım fetih hazırlığı
başlasın.
Yürü hala ne diye kendinle savaştasın,
Fatih’in İstanbul’u fethettiği
yaştasın.