Bundan önceki yazılarımızda ABD ile olan "çetrefilli" ortaklığımızı, dün de 70 yılın özetini kısaca anlatmaya çalıştık. Önemliydi, çünkü ister "komplo teorisi" deyin, isterseniz "dış güçlerin oyunları" diye adlandırın, çok partili hayata geçişimizi de kapsayan dönemde yaşadığımız olayların neredeyse hemen hemen her yerinde bir ABD parmağı görmemiz mümkün. Bu süreçte çok cilalı gelen "Küçük Amerika" vaadlerine kapılıp çok umutlandığımız da oldu, Kıbrıs Barış Harekatı'yla açık açık köşeye sıkıştırıldığımız da...

Ortadoğu'yu ateş deryasına çeviren, her gün yüzlerce insanın öldüğü süreçte de biz "güvenilir bir müttefik" olarak ABD'nin senaryosunun en önemli parçalarından biriydik. Şimdi aynı senaryonun farklı bir noktasındayız. "Hedef ülke" olarak adlandırırsak kendimizi, abartmış olmayız.

Batı dünyasının gizli "Sykes Picot" ittifakından Mondoros Antlaşması'na, Sevr'e uzanan süreçte çizdiği "harita" yeniden önümüzde. Haritanın Irak ayağı yavaş yavaş netleşiyor, Suriye bölümü de eskiz aşamasında. Türkiye'nin harita dışı tutulduğunu düşünmek ise mümkün değil.

BOP'un ilk uygulayıcı Başkanı George W.Bush'un Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, 7 Ağustos 2003 tarihinde Washington Post'ta yayınlanan yazısında BOP'la bölgedeki 22 devletin rejiminin, sınır ve haritalarının değişeceğini anlatıyordu. Türkiye de bunların içindeydi. Hedef, Ortadoğu'nun kontrolünü tam anlamıyla ele geçirmek, İsrail'in güvenliğini tam garanti altına almak, petrol ve dağalgaz kaynaklarının denetimini sağlamak, AB, Çin ve Japonya'yla rekabette öne geçmek.

Kılıf da, yine ABD eliyle Afganistan dağlarında Rusya'ya karşı kurgulanmış, devamında Ortadoğu'da değişik versiyonları devreye sokulmuş "İslami terör"ü yok etmek...

ABD, Ortadoğu'da iç savaşlar ve düşük yoğunluklu ülkeler arası çatışmalar çıkarırken, NATO'nun ikinci büyük ordusunu da "aşındırmak"la meşguldü. TSK'ya "kumpas" davaları ve ardından gelen kadroların kalkıştığı 15 Temmuz ihaneti de "açık operasyon" olarak ortada duruyor.

* * *

Sonuç: ABD'yle 70 yıllık müttefiklik, Türkiye'ye büyük bedeller ödetti. "Üreten" Türkiye yerine, "tüketen" bir ülke olmamız yanında daima dışa bağımlı bir ekonomi çıktı ortaya. Bankalarımızın büyük bölümünün "yabancı" olması da bu sürecin en belirgin sonucu.

Peki, bu süreci tersine çevirmek, Türkiye'yi "hedef" ülke olmaktan çıkartıp, jeopolitik konumunu avantaja çevirmek mümkün mü?

Her zaman mümkündü. Zaman geçmiş değil, bağımsız bir "denge" politikasıyla halen mümkün...

Çin'in "İpek Yolu" projesi, Türkiye'nin içinde yer alması gereken çok önemli bir yatırım ve kalkınma projesi olarak duruyor ortada. Çin'in projesindeki Türkiye'yi de içine alan koridora yapacağı yatırımların toplamı 8 trilyon doları buluyor.

Türkiye'nin bu projede yer alacak "güvenli" ve "istikrarlı" bir ülke olması için gerekli adımları tespit edip hızla atma zamanıdır artık.

Dünya devi Çin'in ekonomik sinerjisinin dışında kalmamız için ABD eliyle yapılan her türlü "maniplasyon"u da elimizin tersiyle bir kenara iterek...

* * *

İkinci önemli adım da, "Rus, Hazar ve İran petrolleri ile doğalgazını Avrupa'ya taşıma" hattı.

ABD, Irak ve Suriye petrollerini "yapay Kürt devletçikleri" ile kontrol altında alıp, Türkiye'nin güneyinde kuracağı hatla Akdeniz'e ulaştıracağı yolun taşlarını döşüyor hızla.

Biz de, Türkiye üzerinden Avrupa'ya uzanacak "enerji" hattının hızlanması için "seferberlik" başlatmalıyız.

Bu amaçla Azerbaycan'la birlikte TANAP'ın temellerini attık ve hızla ilerliyor. Projenin 2019'da bitirilmesi öngörülüyor ve Hazar Denizi çevresindeki doğalgaz, Türkiye üzerinden Avrupa'ya ulaşacak. TANAP, Güney Kafkasya Boru Hattı (SCP) ve Trans-Adriyatik Boru Hattı (TAP) ile birleşerek Güney Doğal Gaz Koridorunu oluşturuyor. Yani, Avrupa'nın içini ısıtacak bir proje olmanın yanında Türkiye için de büyük stratejik öneme sahip.

Bir diğer önceliği de Türk Akımı adı verilen, Rus gazını Avrupa'ya ulaştıracak proje.

Kürecik Radar Üssü'nden verilen "alarm"la Rus uçağının vurulmasıyla sekteye uğrayan projeyi hızlandırmak için Rusya'yla başlayan "bahar" havasını hızla yaza çevirecek adımları planlamalıyız.

Bulgaristan'ın da Türk Akımı'na dahil edilmesi için Rus tarafıyla telkinlerde bulunmalı, Türk akımının önündeki pürüzler neyse, hızla ortadan kaldırmalıyız.

Rusya'nın, Karadeniz üzerinden direk Bulgaristan'a ulaşan Güney Akım projesi yedekte bekliyor ve Sofya'da yeni kurulan Borisov hükümeti avuçlarını oğuşturarak Moskova'nın Güney akım'dan yana karar vermesi için dua ediyor.

TANAP, Türk Akımı ve İran gazının da Batı'ya ulaşımında en kestirme, en güvenli yol Türkiye'dir. ABD'nin bizi İran'la kapıştırmak istemesinin altında yatan sebeplerden biri de budur.

"Stratejik derinlik"te boğulan "komşularla sıfır sorun" konseptine hızla dönüş yapıp, İran, Bulgaristan, Rusya'yı da kapsayan bir "güvenli topraklar" kuşağı oluşturmak, Türkiye'nin de "güneş topladığı" günleri getirecektir. Savaş, enerji savaşı olduğuna ve çevremizi de enerji savaşları ateşi göre, biz de "enerji barışı" kuşağını oluşturup, topraklarımızı da güven altına alabiliriz. Başka türlüsü de mümkün gözükmüyor.