Zor uzun ve yorucu, stresli bir seçim kampanyası boyunca liderlerimiz, adaylarımız konuştular. Acı tatlı anılar geçmişte kaldı. Bugün vatandaşımız sandık başında oylarıyla konuşuyor. Hayırlı olsun. Çıkan sonucu saygıyla karşılaşacağız. Seçilenlere başarılar dileyeceğiz.

Bugün gelişi güzel seçim fıkralarından bir kolaj yapmak istedim.

Adaylar, vatler manzumesi içinde bir kelime sık sık kullanılır. O kelime "palavra"dır:

ÜÇ aday, parti merkezinde oturmuş, sohbet ediyorlarmış. Laf genel başkandan açılmış, biri atılmış: "Beyefendi beni çok sever, her öğle yemeğinde beraber oluruz, memleket sorunlarını tartışırız!"

Palavranın sınırı var mı? İkincisi, genel başkanla yakınlığını anlatmış:

"Her gün beni odasına çağırır, memleket ve parti meselelerini konuşuruz, telefon çalınca sekretere 'meşgulüm, sonra arasınlar' der!" Dedik ya, palavranın sınırı yok!

Üçüncü öyle bir sallamış ki:

"Ben de her gün beyefendinin odasına girerim, memleket meselelerini konuşurken, telefon çalar, açar 'bir dakika' der ve telefonu bana uzatır:

-Al seni arıyorlar, konuş!"

1950 öncesi seçimlerinde açık ol kapalı tasnif tartışması süre gelmişti. 1950 seçimlerinde ise oyların atılması gizli yerde olacak, kapalı bir yerde atılacaktı. Sayımı ise açıkta herkesin gözü önünde yapılacaktı.

Oyların gizli, kapalı bir hücrede atılması için her seçim sandığında bir hücre bulunması gerekiyordu. Hesaplandı, kitaplandı, kapalı hücreler yaptırmak dünyanın parası idi. Ne yapsın hükümet, Oyların okullarda, camilerde kapalı bir yerde atılmasına karar verdi.

İstanbul'da Hristiyanlarına bol olduğu bir yerde adres soran birine:

" Dimitri mi? Dimitri camiye gitti" demişlerdi. Camiye gitmişti ama namaz kılmaya değil.

Her şeyin ilki heyecan yaşatır. Fıkramız ilk kez milletvekili seçilenlerden:

Seçimlerden sonra balo veriliyor. Her milletvekili smokinli gelecek. Bakıyorlar ki yeniler gün batmadan smokinlerini giymişler. Başkan, smokinle dolaşanlara çıkışıyor.

" Gün batmadan smokin giyilmez. "

" Neden giyilmez? "

" Adet öyledir de ondan. "

Yeni milletvekili orta da dolaşan smokinlileri gösteriyor:

" Gün batmadan giyilmez de bunlar neden giymişler? "

" Onlar giyer, onlar garson. "

Bektaşi'nin "Bayramdan bayrama" dediği gibi bir fıkra:

Anadolu'da duvarlara asılı afişleri okuyan köylü ile aday arasında şu konuşmalar geçiyor:

" Topraksıza toprak, toprağa tapu, ürüne fiyat."

" Ne zaman olacak bunlar "

" Her seçimde, her seçimde.

Siyasiler hoş görülü olurlar. Bu şakayı da hoş göreceklerine eminim:

Bir seçim çalışmasına giden ve içinde yalnızca siyasetçilerin bulunduğu bir minibüs gece yarısı kaza yapmış. Hiç kurtulan olmadığı söylenmiş. Yardıma gelen bazı kişiler, vefat eden siyasileri hemen gömmüşler. Ertesi gün olay mahalline gelen polis, kazadan sağ kurtulan olup olmadığını sormuş. Vefat eden siyasileri gömenlerden biri kafasını kaşıyarak "Valla..." demiş "Bazıları yaşadıklarını iddia ettiler ama siyasileri bilirsin, doğruyu söylemezler"

On yıl önce 29 Mart 2009 Pazar günüydü. Yine seçim vardı. Milliyet gazetesinde rahmetli ağabeyimiz Hasan Pulur şu fıkrayı yazmıştı:

Yoksul bir köy, seçim sabahı. Karı koca sandığa oylarını atmışlar, eve dönüyorlar... Kahvenin önünden geçerken adama bağırmışlar:

"Gel ülen, bi çay iç!"

Adam karısını eve yollayıp, kahveye takılmış. Akşam üzeri dönmüş, elinde bir yumurta, karısı sormuş:

"Ne elindeki?"

"Yumurta, görmüyon mu?"

"Gördümde neyin nesi anlayamadım!"

Adam başlamış anlatmağa:

"Kahvede otururken biri geldi, bana bir yumurta verdi. Hediye!"

"İyi de ne olacak bu yumurta?"

"Zengin olacağız... Yumurtayı karşı komşunun kümesindeki tavukların altına koyacağım, civcivler çıktıktan sonra bir tane dişi alacağım. Bu dişi büyüyüp tavuk olacak, bir sürü yumurtlayacak. Onları da kuluçkaya yatıracağım, yine civcivler gelecek. Sonunda o kadar çok civciv, tavuk, yumurta olacak ki, bunları satıp bir inek alacağım!"

Karısı "eee!" diye meraklanmış:

"İneği, komşunun öküzüyle çiftleştirip, doğan buzağıyla yine çiftleştireceğiz. O kadar çok ineğimiz, öküzümüz olacak ki, satıp bir ev, bir kaç tarla alacağız. Sonunda çok paramız olacak. Paranın üçte biriyle yine ev ve tarla, üçte biriyle üst baş, üçte biriyle mobilya, beyaz eşya alırız."

"Sonra?"

"Üçte birden kalan parayla da, ben biraz gezip tozacağım!"

Kadın hırsla yerinden kalmış:

"Gezip tozacaksın öyle mi?"

"Öyle!"

Kadın yumurtayı kapıp, yere atmış kırmış...

Kırılan yumurta mı, yoksa hayal mi?

Bugün sandıklar açıldıktan sonra, kim bilir kaç yumurta kırılacak?