Adnan Oktar'ın kullandığı, ancak tapusu başkasına ait yalıda yıkım işlemi başladı. Henüz iddianameye dönüşmemiş birçok suçtan tutuklanan Adnan Oktar'ın "Adnan Hoca" olarak kabul edildiği dönemde, yalıya çok sayıda kaçak eklenti yaptığı, imar yasasına aykırı "müştemilat" oluşturduğu operasyondan sonra gündeme geldi. Daha önce hiç kimse görmedi, görmek istemedi. 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, "hoca" olmaktan çıkıp "organize suç örgütü" lideri olduktan sonra Adnan Oktar'ın villasına kepçeleri gönderdi ve yıkım işlemini başlattı. 
Aynı gün, "madalyalı casus" haline gelen Rıza Sarraf ile Ebru Gündeş'in yalısındaki "kaçak tadilat" ile ilgili mahkeme de görülmeye devam etti.
Her iki olay da bizde, "imar yasasına muhalefet" eden kişinin sosyal statüsü değiştiğinde gereğinin yapıldığı inancı doğuruyor.

Boğaz ön görünüm bölgesi olarak adlandırılan alan eğer İmar Barışı'nın dışında tutulmasaydı, Adnan Oktar'ın yalısındaki kaçak eklentiler yıkılamayacaktı. Darısı, diğer "usulsüz eklenti ve inşaatlara" diyeceğim ama Anadolu Hisarı'nda halen devam eden bir inşaat bunun olmayacağını net bir şekilde gösteriyor.
"Pervaneli Köşk" olarak bilinen yer, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Müdürlüğü'nün verdiği izinle 2015 yılından bu yana restore ediliyor. Köşk yıkıldı ve yerine yenisi yapılıyor. Ama köşk inşaatının yerine küçük bir mahalle kuruldu neredeyse. Çevresindeki ağaçlar kesildi, etrafına bir yığın "eklenti" yapıldı ve bölge eski fotoğraflarla arasında hiç bir bağ kalmayan bir hale dönüştü. Boğaz'ı tepeden gören Pervaneli Köşk'ün olduğu yerde şimdi bir "mini yerleşke" var. Sahil yolunun kıyısındaki kayalar kırıldı, oyuldu ve bir duvar çekildi. Doğal dokudan da eser kalmadı.
Pervaneli Köşk'teki bu "restorasyon görünümlü inşaat" faaliyeti, Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı'na bir geminin çarpmasıyla ortaya çıkmıştı. Haber konusu oldu, çarpıcı fotoğraflar yayınlandı ama İBB'den en ufak bir açıklama da gelmedi, adım da atılmadı.

İstanbul'daki "vahşi yapılaşma"dan Boğaz kıyısı da payına düşeni aldı. Özellikle 1984'ten sonra başlayan süreçte Boğaz'ın tüm yeşil alanları birer birer "villa kentler"le donatıldı. 
Peki, nasıl oldu da imar mevzuatı ayrı olan, korumak için ayrı bir birimi bulunan Boğaz kıyısı bu kadar vahşi bir şekilde inşaata açıldı, yüzlerce bina yapılabildi?
Kandilli Kız Lisesi'nin alt tarafında, önceden ağaçlık bir alan olan yerde, 2015 yılından başlayarak koca bir konak yükseldi. Kayalar oyuldu, garaj yapıldı ve dışarısı dekoratif bir duvarla süslendi. "Peki nasıl oldu?" diye araştırırken, karşıma ilginç bir iddia çıktı.
Sözkonusu yer, Türkiye'nin yurtdışı müteahhitlik hizmetleriyle adını duyuran bir iş insanının kızına ait. "Burada 50 yıl önce bizim bir evimiz vardı, yıkıldı" denilmiş ve bu şekilde inşaat izni alınmış. Var olan bir binanın onarılmasına "restorasyon", bu tip "önceden varlığı iddia edilen ve bir şekilde belgelendirilen" yerlerin aynen tekrar yapılmasına da "renovasyon" deniliyor.

Sözkonusu bina için kulağıma gelen iddia geçerli mi bilmiyorum. Ama iddia çok vahim.
Boğaz'daki boş arsalar için önce bir "eskiden burada villamız ya da yalımız vardı" müracaatı yapılıyor. Kazı izni alınıyor ve bir şirket aracılığıyla bölgede kazı yapılıyor. Eğer eski binaya ait temel taşları vs. bulunursa ve eskiden kalma bir fotoğrafı varsa iş çok kolaylaşıyor. Bu tip yerlerde "hile-i şeriye" uygulamak isteyenler, "temel taşları" sayılacak taşları da kolayca kazının içine taşıyor. Fotoğraf ise "eskitme" yöntemiyle bugünün teknolojisinde çok kolay. 10-15 yıl önce yurt dışında yaptırılıyormuş böyle fotoğraflar. Foto montajla sözkonusu arsaya yapılması planlanan bir "yalı" ya da "villa" konduruluyor. Ve fotoğrafın da yıllar önce çekildiği, çeyiz sandığından çıktığı vs. iddia ediliyor.
İşte iş burada iyice ilginçleşiyor. 
Fotoğrafın gerçek olup olmadığı ancak bir "bilirkişi" marifetiyle ortaya çıkarılıyor. Bu konuda bilirkişi hizmeti veren sayılı yerler varmış. İddiayı ortaya atan "Fotoğrafı üretenle bilirkişi tayin edilen aynı olunca sorun ortadan kalkıyor" diyor.

Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu da Boğaziçi İmar Müdürlüğü de bilirkişi tarafından onaylanmış bir fotoğraf ve kazıda çıkan temel taşlarını esas alarak, vatandaşa yıkılan yalı ya da villasını yeniden yaptırmak zorunda. İzin çıkmasa da bunca zahmete girmiş arsa sahibi, Boğaz'da bir mekana kavuşmak için yargıya başvurup gerekli iznin çıkmasını sağlayabiliyor.
İBB Boğaziçi İmar Müdürlüğü'nün "farklı bilirkişi incelemesi" istemezse bu plan tıkır tıkır işliyor ve Boğaz'daki "imara kapalı" arsada yepyeni bir yalı ya da villaya sahip oluyorsunuz.
İddia çok ilginç. Akla da yatkın gözüküyor. Doğru olup olmadığını benim test etme şansım yok, çünkü milyon dolarların konuşulduğu bir mekanizmayı dışarıdan takip etmek mümkün değil.
Fakat, bu konuda görev İBB'ye, Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurullarına düşüyor. 

Bu sistem doğruysa ve müdahale edilmezse, İstanbul Boğazı'nda yeni yeni inşaatlar görmeye, nüfus artışını izlemeye devam edeceğiz ve artık "Boğaz güzelliği"ni tarihe gömmüş olacağız.