Siyasetçiler, kendilerine dönük eleştirilerden hiç hoşlanmaz. Eleştiri ne kadar yapıcı olursa olsun, duymak istemezler ve burun kıvırırlar. O eleştiriyi yapan insanla da bir daha yollarının kesişmesini istemezler.

Özellikle gücü, yani mührü elinde tutan siyasetçiler bu konuda daha agresif tepkiler de verebiliyor. "Sana mı soracağız" noktasına kadar getirebiliyor işi. Bu, ANAP'ın yıldızının en parlak olduğu dönemlerde de başıma geldi, AK Parti'nin yelkenleri iyice şişirmesinden itibaren de...

Ama biz, yine de yolunda gitmeyen şeyleri gördüğümüzde, aksaklıkları tespit ettiğimizde ve kulağımıza gelen yanlışların gerçek olduğunu tespit ettiğimizde anlatmaya, yazmaya, haberleştirmeye devam edeceğiz. Bizim görevimiz bu. Siyasetçilerin çevresinde zaten yeterince "Sen ne büyüksün, her şeyi güzel yapıyorsun. Bravo başkan. En büyük başkan bizim başkan" diyen amigolar var. Onları küstürmemek için "aman bunu da görmemiş, yazmamış olalım" diyenler de var. Ama o koroya katılmak bizim mizacımıza uygun değil. Olsaydı zaten birçok şeyin çok farklı olacağını ben de çok iyi biliyorum, geçmişte yan yana, omuz omuza mesai harcayıp, bugün çok ama çok yüksek noktalarda olan eski arkadaşlarım da... Onların, "Her doğruyu her yerde, her zaman söylemek doğru değildir" sığınağı varsa, bizim de "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" düsturumuz var...

* * *

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın gözdesi, en önem verdiği şehir olan İstanbul'da birçok şey artık yolunda gitmiyor. İstanbul, İstanbul'a sığmıyor. Şehrin sorunları da ardı ardına yığılıyor. 

Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğunu, SHP'li Nurettin Sözen döneminin simgesi çöp dağları ve akmayan musluklar, su kuyrukları sayesinde kazandı. Bunca negatifliğe rağmen SHP aday değiştirmiş ve Zülfü Livaneli'yi aday göstermişti. Anavatan Partisi İlhan Kesici'yi, Özal'ın ilk İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan'ı da Doğru Yol Partisi aday göstermişti.

Erdoğan'lı Refah Partisi 25,19, Kesici 22,14 oy alırken, Sözen'in partisinin adayı Zülfü Livaneli de yüzde 20,30 oy almıştı. Tarlabaşı Bulvarı'nı yıkıp yolu genişleten, daha birçok "yapılamaz" denileni yaparak İstanbul'dan ününü tüm ülkeye yayan Bedrettin Dalan ise yüzde 15,46 oy almıştı. Bir önceki seçimde yüzde 35,95 oyla koltuğu devralan Nurettin Sözen, kendisinden 10 puan daha az oy alan Recep Tayyip Erdoğan'a devretmişti koltuğu. 

12 Eylül sonrası yapılan ilk seçimde yüzde 49,69 oyla koltuğu emekli Orgeneral İsmail Hakkı Akansel'den devralan ve yıldızı hızla parlayan Bedrettin Dalan, 10 yıl sonra yapılan seçimlerde siyasetten de umudunu yitirmişti.

* * *

Recep Tayyip Erdoğan, iki sosyal demokrat partinin birbirini hırpalaması sayesinde kazandığı ilk seçimin ardından birçok hamle başlattı. Su sorununu Prof.Dr.Veysel Eroğlu'nu İSKİ'nin başına getirerek hızla çözdü. Eroğlu, bir yandan İstanbul'a yeni su havzaları oluştururken, diğer yandan şehre verilen suyun yarısını toprağa akıtan eskimiş, delik deşik yeraltı şebekesini değiştirdi. Binlerce binadan "kaçak su" hattı çıktı ortaya. Suyun kalitesi de arttı. Çöp toplama işi kademeli olarak özelleştirildi ve çöp dağları tarihe karıştı. Bir şey daha yapıldı. İETT hizmetleri yeniden revize edildi, araç kalitesi, sefer sayısı artırıldı. Külüstür araçlarla tıkış tıkış yolculuk yapan insanlar bir nebze de olsa rahat defes aldı. Ama buna rağmen, 1999 yılında yapılan bir sonraki seçimde Erdoğan'ın aldığı oylar yaklaşık 2 puan düşerek yüzde 23.36'da kaldı. Bunda, ülkenin genel siyasi yapısı, 28 Şubat'ın kasvetli havası, Apo'nun Türkiye'ye teslim edilmesi gibi etkenler de vardı ama Erdoğan yine de kazandı.

Erdoğan'ın İstanbul'daki başarısı, ona Türkiye'yi yönetme fırsatı verdi ve her seçimde oylarını artırarak bugünlere geldi.

1999 seçimlerini Ali Müfit Gürtuna'nın kazanması da, 2004 ve sonraki yıllarda Kadir Topbaş'ın seçimleri kazanması da, Erdoğan'ın gölgesinin daima şehrin üzerinde olması sayesinde gerçekleşti.

* * *

İstanbullu artık, "suyunuz akmıyordu, çöp dağları vardı" gibi söylemlere pek itibar etmiyor. Günlük hayatta, kendisine direk dokunan hizmetlerle ilgileniyor.Metrobüs'ün kalabalığı, İETT'nin aksayan seferleri, otopark olmadığı için yollara, ana arterlere park eden ve trafiği arap saçına döndüren araçlar, bunlara müdahale edilmemesi gibi sorunların çözülmesini istiyor. İBB Meclisi'nde ve ilçe belediyeleri tarafından yapılan imar planları, dişinden tırnağından artırarak bir arsa almış insanların canını yakıyor. "Yemedim, evlatlarıma yedirmedim bu arsayı aldım. Şimdi yok pahasına elimden alınıyor" diyen birçok vatandaş var İstanbul'un her köşesinden. "Zorunlu kamulaştırma", "rezerv yapı alanı" gibi uygulamalar, müteahhitlerin, büyük inşaat şirketlerinin iştahını kabartıyor ama çok can yakıyor.
İşte bu tür örnekler yüzünden Kanalİstanbul projesinin bilgilendirme toplantısı bile gergin geçiyor. 

Belediyenin vatandaştan İmar Kanunu'nun 18. maddesi sayesinde aldığı araziyi, vatandaşa vermediği bir imar hakkıyla büyük şirketlere devretmesine tepki büyük. 

O yüzden "imar ve kibire dikkat" diyoruz...