Hüseyin Çelikcan, 276 kiloluk top mermisini yalnız başına kaldırıp namluya sürerek ateşleyip İngiliz Zırhlısı NOcean’ı batıran Seyit Onbaşı’yı şöyle anlatacaktı:

“Dağ doğurdu su
kabardı Boğaz’da,
Bismillah deyince Seyit
Onbaşı.
Nur serpildi Seddülbahir
üstüne
Bismillah deyince Seyit
Onbaşı.
Yaprak dala, dal gövdeye
dayandı,
Çiçeklerin rengi ala boyandı,
Siperde ilâhi ışıklar yandı,
Bismillah deyince Seyit
Onbaşı.
Allah Allah sesi geldi
derinden
Belli ki Mehmet geçti
serinden;
Kuş yuvadan kalktı, martı
yerinden
Bismillah deyince Seyit
Onbaşı.
Okka artık başka yerde
ağırdı,
Gök yağmuru, ay-yıldızı
çağırdı,
Ve bir şehit ateş diye
bağırdı,
Bismillah deyince Seyit
Onbaşı.
Mermi şimşek olup çıktı
namludan,
Dalga sanki kopmuş gibiydi
sudan.
Boy attı filizler, büyüdü
fidan,
Bismillah deyince Seyit
Onbaşı.

Bu savaşta, Bouvet (Buve), Ocean (Oşın), İrrestible (İrreszitibil) muharebe gemileriyle iki muhrip, yedi mayın arama gemisi batmış, yedi zırhlı gemi görev yapamayacak duruma gelmişti. İngiliz ve Fransızlar, 18 Mart 1915 bozgunundan sonra, boğazın yalnızca deniz kuvvetleriyle geçilemeyeceğini anlamışlardı. Halide Nusret Zorlutuna da öyle diyordu:

Bir atom bombası burada
her taş,
Suları zehirdir, düşman,
içilmez!
Sen zarar edersin, dilersen
yaklaş:
Geçilmez bu zorlu geçit,
geçilmez!
Yabancıya tekin sayılmaz bu
yerler
Her çamın dibinde bir şehit
bekler!
Rüzgârları söylet, dinle bak
ne der:
Geçilmez bu zorlu geçit,
geçilmez!
Bu toprak, güneşin doğduğu
yerdir,
Düşman! Karşındaki er oğlu
erdir.
Bu büyük gerçeğe aklını
erdir:
Geçilmez bu zorlu geçit,
geçilmez!

Nihayet bu büyük gerçeği düşmanlar da anladı ve bu nedenle bir anfibik hareketin planlamasına girişildi. Bu sırada Türk Başkomutanlığı da Çanakkale bölgesindeki birliklerini yeni kuvvetlerle takviye ederek 5. Orduyu kurmuştu. Eğer Müttefiklerin Donanması Çanakkale Boğazı’ndan geçmeyi başarsaydı, Gelibolu Seferi yani Çanakkale çıkarması, Çanakkale savaşları, Türk’ün ateşle imtihanı olmayacaktı. İstanbul alınıp boğazlar Ruslara verilecek, böyle bir morale kavuşan Rusya’da bolşevik ihtilali olmayacaktı. Böylece Ruslar, Anadolu’yu işgale devam edecekler, Kurtuluş savasını gerçekleştiren ordumuz Doğu cephesine de bölünecek ve kurtuluş gerçekleşmeyecekti. İlk anda aklımıza gelenler bunlar. Gerisini daha sonraki bölümlerde ele almak istiyorum.

Deniz yolu ile Çanakkale’nin geçilemeyeceğini anlayan Düşmanların kara kuvvetleri 25 Nisan ve 6 Ağustos 1915 tarihleri arasında Gelibolu Yarımadasına çıkmıştı. Bu çıkarmayı ve sonuçlarını şöyle özetleyebiliriz: Planları şöyleydi: Düşmanın asıl kuvvetleri, Gelibolu Yarımadasının güney ucuna iki noktadan çıkarak boğazı kontrol edecek tepeleri alacaktı. Bunu başarmak için, iki tümen Anzak kolordusu Kabatepe bölgesine çıkacak İki İngiliz, bir Fransız tümeni ile Hint tugayından oluşan kuvvet ise Seddülbahir bölgesini ele geçirecekti. Aynı anda bir aldatmaca olarak Boğazın güneyinde Kumkale bölgesinde ikinci bir çıkartma yapılacak, bazı donanma birlikleri orada çıkarma olacağı izlenimini vermek için Saroz Körfezi’ne doğru hareket edecekti.

“Kaplamışken bu yanda
şafağı kan selleri,
Andırmıştı Kumkale,
Seddülbahir mahşeri.
Ateşten dilleriyle
saldırıyorken deniz,
Yanaştı kayalara binlerce
soluk beniz.
Ardarda boşalmakta
ırmakların her çeşidi;
Dört yandan zorlanıyor
bugün Şarkın geçidi...
Sanki güneş yerine ölüm
doğmuş ne çıkar?
Varsın kızgınlığından
kaynasın aç topraklar.
Önce bir ıslık gelir, arkadan
bir uğultu,
Katar katar insanlar, sonra
ateş bulutu!
İnliyor altımızda göğsü
kavrulan toprak,
Sussun bu topraklar yoksa
Truva uyanacak!
Yeri göğü katmada top,
barut, dumanları,
Top seslerinden çöktü
ufukların duvarı.
Kayalar yükleniyor kayaların
üstüne,
Ey ölüm, kulağımız alıştı
gürültüne.

Bu dizelerle başlamış Seddülbahir- Kumkale cephesini anlatmaya Haluk Nihat Pepeyi. Anlatmış Çanakkale’de olanları bitenleri dizeler boyu. Biz de zaman zaman bu dizelerin kanadında Çanakkale semalarında geziniyoruz. Yarın Ezineli Yahya Çavuş ve bir avuç arkadaşının nasıl şehit olduklarını yazacağım.