Dünkü yasımızın sonunda: "gerçekte turnalar haber getirir mi, götürür mü? Bu konuyu yarınki yazımızda anlatalım," demiştim. 

Kuşkusuz ki turnalar, ne haber getirir, ne haber götürür. Günümüz teknolojisiyle buna gerek de yoktur. Ama gurbeti içinde yaşatanlar, turnalı türküleri, kendilerini duygu seline  kaptırarak dinler ve  söylerler. Yozgat'ın Deremumlu köyünde İbrahim Bakır'dan  Nida Tüfekçi'nin derlediği türküyü dinlerken çoğu zaman ağlamışımdır: "Bir çift durna gördüm durur dallarda / Seversen  Mevlâ'yı  kalma yollarda" Bilirim ki, o turnalar, tanıdığım, içerisinde yaşadığım köyleri kasabaları geçecek, burnumda tüten yerleri görecektir.  

Kimi halk ozanı, turnalara alkış tutarak dileklerde bulunmuş, kimi dileği yerine getirilmezse kargış tutacağını peşin peşin söylemiş, kimisi de turnaların yerine kendisini koymuş. Gevherî'nin amacı biraz farklı:

"Garip turna bizi senden sorana,
Şimdi bir yavruya kuldur diyesin.
Aşkın zincirini takmış boynuna,
Devr içinde Mecnun oldur diyesin.

Gece gündüz ağlar hiç bir dem gülmez
Unutmuş esini dostunu bilmez
Şevmiş bir güzeli artık vazgelmez
Aşık olmak müşkül haldir diyesin

Terk eylemiş eşi ile dostunu
Abdal olmuş egne almış postunu
Gelen geçen çiğner oldu üstünü
Ayaklar altında yoldur diyesin

A zalim engeller yolumu bağlar 
Yârimin hasreti ciğerim dağlar
Ab-i revan olmuş durmayıp çağlar
Sol akan yaşları seldir diyesin

Gevheri der bilmem ben ne olduğum 
Gurbet illerinde durup kaldığım
Aceplemem beyim simdi solduğum
Bülbülün mekânı güldür diyesin  ...."

Bu şiirde 17. yüzyıl halk ozanlarından Gevherî içinde bulunduğu ortamı anlatmakta. Turnalara gece gündüz ağlamakta olduğunu, gülmeyi unuttuğunu, eski dostlarından kimsenin onu aramadığını  söylemekte.  Turnalarla en çok dertleşen halk ozanlarının başında Pir Sultan Abdal gelmekte: 

"İşte geldin garip garip ötersin
Yenile mi geldin ay telli turnam?
Ötüp de derdime dert katarsın,
Dertlerim yeğindir ay telli turnam " 

Pir Sultan, bir başka şiirinde Kutsal topraklara doğru gitmekte olan turnalara gıbta ile bakar ve "Eğlenin turnalar bile gidelim" der. Bir başka koşmasında ise, sonbaharda dönmekte olan turnaların ötüşünün derdine dert kattığını  söyler.

 "Turnam gelir gona galka" diye başlıyor bir Eskişehir türküsü.  Turnalar yalnız halk ozanlarının teselli kaynağı, halk şiirinin konularından biri olarak kalmamış, türkülerimize girerek obadan obaya, mezradan mazraya, köyden köye, kasabadan kasabaya, ilden ile  bütün halkımızın manevî sırdaşı, moral kaynağı olmuş. 

Halk müziği repertuarında, ülkemizin hemen her köşesinden derlenmiş turnalı türküleri bulmak mümkün. Malatya yöresinden Aşık Hasan'ın türküsü şöyle:

"Dün mu buradaydın, bugün mü geldin?
Ötme garip garip sinemi deldin.
Eşimden ayrıldım ben burda kaldım,
Yabancılar vurmuş telli turnamı.

Aşk sevdası geldi kaynadım coştum
Yüksekten uçarken engine düştüm
Eşimden ayrıldım ben burda şaştım
Yabancılar vurmuş telli turnamı "

Turnayı vurmak kolay değildir. Onun için, çok güzel bir şeyi ele geçirebilenlere, ya da bir çok kişinin elde etmek  istediği bir şeyi elde edenlere "Turnayı gözünden vurdu" derler. 

Yüzyıllarca ülkemize kan damarları  gibi hizmet etmiş yollarımız, halk edebiyatımıza turna türküleriyle girmiş. Obasından, köyünden henüz ayrılmamış olanlar, bu türkülerle çevreyi tanımışlar, çevrenin adlarını öğrenmişler. Bugün de şimdi olmayan bir takım kervan yollarını bu türkülerden öğreniyoruz.  Örneğin, İç Anadolu bölgesinde yaşayan Afşarlar arasında derlenmiş ve üç bölümden oluşan bir turna türküsünün yalnız bir bölümünde turnaların Yozgat'tan kalkarak Sivas'ın

Gemerek ve Şarkışla ilçelerine bağlı köylerden geçip Uzunyayla ve Pırarbaşı'nı aşarak Elbistan üzerinden Amik Ovası'na ulaşmaları anlatılıyor. 

Yıllar ötesinin okur yazar olamayan toplumuna, bundan güzel coğrafya dersi olur mu?