AKUT Arama Kurtarma Derneği'nin kurucularından Nasuh Mahruki, depremle ilgili açıklamalarda bulundu. Mahruki, yaptığı açıklamada yakın bir gelecekte olması beklenen İstanbul depreminin 17 Ağustos'takinden daha kötü olacağının varsayıldığını belirterek, "200 bin ağır ve orta hasarlı binamız olacak. Kanal İstanbul'u yapacak kadar paramız varsa İstanbul'u depreme hazır hale getirelim. Her şeyden önce depremde az zararla çıkmak istiyorsak, binalarımızı da sağlam yapmak durumundayız" dedi.

Depremleri her zaman ciddiye aldığımızı vurgulamaya çalışıyoruz. İzmir'de yaşanan depremden sonra gözlerin İstanbul'a dönmesi ve bu konuda uyarılar yapılması da ciddiye alınmalı ve sıkı hazırlıklar zaman geçirilmeden başlatılmalıdır.

Birçok deprem uzmanı gibi AKUT kurucularından Nasuh Mahruki'nin beklenen büyük Marmara depremi konusunda yaptığı açıklamaları önemsediğimiz için sizlerle paylaşmak istedik:

"Biz biraz günlük yaşayan bir toplumuz biraz da kaderci bir toplumuz, yani bugünü atlattık ya yarına Allah kerim diyoruz ama deprem sonuçta geliyor işte İzmir'de geldi İstanbul'da gelecek. Hatta 17 Ağustos'tan sonra da artı eksi 30 yıl diye bekleniyordu, şimdi 15 yıla kadar indi. Belki 10 yıl bile olabilir. Kandilli Rasathanesi'nin müdürü bunu yakın bir gelecekte yeniden bir deprem bekliyoruz diye söylüyor. Yakın bir gelecekten ne anlarsanız artık onu anlayacaksınız. Dolayısıyla gerçekten bizi yakın bir gelecekte yıkıcı bir deprem bekliyor ve bizim bütün gücümüzle bu depreme hazırlanmamız lazım. Muhtemel İstanbul depreminde yaklaşık 200 bin ağır ve orta hasarlı binamız olacak. 17 Ağustos'takinden daha kötü bir tablo. Baktığımızda içinden çıkılmaz bir fotoğraf bu. 20 milyon insan yaşıyor bu şehirde. İstanbul Türkiye'nin coğrafi olarak 140'ta biri ama nüfusun 4'te 1'ini taşıyor. Bir de 3-4 milyon mülteci var. Bambaşka bir problem. Bu kadar çok mülteciyle böyle bir kitlesel afet yaşamak. Dolayısıyla sorun büyük ama dediğim gibi o 50 bin ağır hasarlı olacak binaya odaklandığımız taktirde can kayıplarını inanılmaz ölçüde aşağıya çekebiliriz. Yani 50 bini 40 bine düşürsek 10 bin tane daha az enkazla, ağır hasarlı binanın altında mahsur kalmış depremzedeyle uğraşırız. Ne yapabiliriz mesela? Bir öneride de bulunayım bununla alakalı: Şu anda bu kentsel dönüşüm rantsal dönüşüme dönüştürülmüş durumda. Her tarafta inanılmaz derecede çok bina var. Ama ekonomi sıkıntıya girdiği için şu anda kimse ne daire alabiliyor ne evini değiştirebiliyor. Boş duruyor o binalar. Bu 48-50 bin binada yaşayan insanlar ilçe ilçe mahalle mahalle tespit edilebilir. Her belediye bunun çalışmasını yapabilir, birçoğu da yaptı aslında. Bu binaların en azından yarısını biliyoruzdur. Bildiğimiz binalarda yaşayan insanları hemen oradan çıkartıp bu boş binalara bir anlaşmayla yerleştirebiliriz. İnsanlar tabut gibi binalardan kurtarılmayı bekliyorlar. Bunu yaparsak can kaybımız zaten olmayacak. Maddi kayıplarımız tabii ki olacaktır işte fabrikalarımız hasar görecektir, işletmelerimiz hasar görecektir ama önemli olan can kaybı çünkü onun geri dönüşü yok. Biz bu şehirde neden 20 milyon insan yaşıyoruz, neden 3-4 milyon mülteciyle yaşıyoruz? Bu müthiş büyük bir problem çünkü afetlere hazırlanamıyoruz, depreme hazırlanamıyoruz. Trafikte insanlar günde üç saat harcıyor. Vücudumuzda stres biriktiriyor, daha erken yaşlanıyor ve sağlığımızı yitiriyoruz. İstanbul'u depreme hazırlamak istiyorsak samimi bir şekilde yapacağımız birkaç tane şey var: Bunlardan en önemlisi nüfusunu azaltacak politikalar geliştirmek. Hiç zor bir şey değil. Şu anda Türkiye nüfusunun yüzde 80'i, 31 tane büyük şehre odaklanmış durumda, geri kalan 50 şehir yüzde 20'yi taşıyor. İstanbul tek başına yüzde 20 taşıyor. Bu büyük şehirler inanılmaz bir nüfus baskısıyla yaşıyorlar ve kentin dokusu büyük hasar görüyor. Türkiye 17 ağustos depremindeki gibi arama kurtarma ekibi konusunda çok zayıf sahipsiz değil. İzmir depreminde bile 6 bin personel gitti. Bin 700 kurtarmacı bölgeye ulaştı. AFAD 40 tane birliğinden ekip getirdi. Dolayısıyla rakamlar artık ciddi yüksek. 17 Ağustosta sadece 220 kişiydik. Şu anda bu sayısı çok bambaşka bir yerlerde. Bu sorun tabii ki böyle çözülmez. 50 bin tane enkaza 20 bin tane kurtarmacın olsa ne olur? Bir tane enkaza bir kişi bile düşmüyor. Binalarımızı sağlam yapacağız. Birinci kural bu ama daha acil ve öncelikli olan bu bahsettiğim 48 bin tane ağır hasarlı riskli olan binaları derhal hemen şimdi bugün yarın tespit edip o insanları o binalardan çıkaracağız. Çıkartamadığımız taktirde göz göre onların yıkıcı bir depremde enkaz altında kalmasına göz yumuyoruz demektir. Çözüm Anadolu'da. Anadolu'da yeni cazibe merkezleri kuracaksınız. Bugünkü teknolojiyle bu çok kolay. Anadolu'da, nüfus 1'le 3 milyon arasında olacak şekilde tamamen sıfırdan yeni bir yeni kentler kurmak lazım. Bir bölgede mesela hayvancılık o zaman onun türevleriyle ilgili bir organize sanayi bölgesi ve oradaki şehirde o alanda çalışacak insanların bir arada bulunabileceği dört beş tane şehir kurulsa bu nüfus baskısı oraya rahatlıkla kayabilir. Doğduğu yerde insanların karnı da doysun. Kanal İstanbul'u yapacak kadar paramız varsa İstanbul'u depreme hazır hale getirelim. İnsanlar insanca yaşama imkanları bulsunlar. Hiç kimse bu nüfusla İstanbul'u bu depreme hazır hale getiremez. Çünkü eşyanın tabiatına aykırı."