Daha önce de yazdığımı hatırlıyorum. Eskiler derler ki, nakl-i küfür, küfür değildir. Hani, "Bektaşi demiş ki, Gölpınarlı yazmış ki, filanca söylemiş ki" diye söylenen sözler adamı dinden çıkarmaz. İşte bunun için halkımız söylemek istediğini, yüz yıllar boyu, Bektaşi'ye, Nasrettin Hoca'ya söyletmiş. "Nakl-i küfür, küfür değildir" fetvasına uymuşlar. Onlara yükletmişler esprilerini.  Allah var, onların da gıkı çıkmamış. Gıkı çıkmayanlardan biri daha var Bekri Mustafa. 

Bekre sabah demek.  Yani içmeye sabahtan başlayan, içkiye düşkün anlamında kullanılmış. Bekri Mustafa'nın adındaki Bekri de buradan geliyor.
Mustafa ile ilgili birkaç cümle bilgi vereyim:  On beş yaşında Rüstem adında bir yorgancının yanında çırak olarak işe başlamış. Dükkâna gelen bir genç kıza âşık olmuş.  Rüstem usta, gitmiş Allah'ın emri peygamberin kavli istemiş kızı. Ama kızın ailesi çok zenginmiş. Bir yorgancı parçasına kızımızı vermeyiz diyerek teklifi reddetmişler. Bu durum Mustafa'yı çok üzmüş ve kendini içkiye vermiş. O günden sonra Yorgancı Mustafa, olmuş Bekri Mustafa.
Sanıldığı gibi Bekri Mustafa, yersiz, yurtsuz derbeder biri değil. Su yalaklarında sızan, küfeliklerden sayılmaz.  Onu sarhoşların piri, "evliya" sayanlar çok.  En başta yazdığım gibi içkiye ilişkin ne kadar fıkra varsa, yıkmışlar Bekri Mustafa'nın üzerine, Nasıl olsa mezardan başını kaldırıp itiraz etmeyecek. 
Bildiğiniz gibi, IV. Murat, içkiyi, afyonu, kahve ve hatta kahvehaneleri bile yasaklayan hükümdar. Onun zamanı, bu kurallara uymayanların kellelerinin alındığı zamanlar. Bu dönemde Bekri Mustafa kesin kurallara rağmen sürekli içen bir insan.

IV. Murat bir gün veziri ile beraber binmiş kayığa, denizde açılmışlar. Fakat bakar ki kayıkçı bir testi çıkarmış başlamış içkisini içmeye. IV. Murat, Bekri Mustafa'ya;
-Uzat testiyi de ben ve arkadaşım da içelim, demiş. Bekri karşı çıkmış:
-Sizin gibi beyzadeler bunu içemez su değil. bunun içindeki rakıdır. Hem beni hem kendinizi yakarsınız, demiş. Israr üzerine testiyi padişaha uzatmış. Padişah bir yudum içip, vezirine vermiş. Bekri'ye sormuş: 
-Padişahtan korkmuyor musun sen? Bekri:
-Korkarım ama padişah içkiyi karada yasakladı. Denize kim bakacak? Beni burada kimse görmez, demiş.   Padişah:
 - Peki ya ben haber verirsem ne olacak, diye sormuş. 
-Veremezsin, sen de benimle beraber içtin ikimizin de kelleleri düşer. 
-Peki ya ben padişah yanımdaki de Bayram Paşa ise?
Bekri Mustafa kürekleri elinden bırakıp kahkahayı basmış:
-Ben demedim mi size göre değil bu diye. İki yudum rakı içtiniz biriniz padişah biriniz vezir olmaya kalktınız. Biraz daha içerseniz sümme haşa biriniz Allah olacak diğeriniz peygamber.
Sandaldakinin  gerçekten padişah olduğunu öğrenince de "buyrun ağalar cenaze merasimine"  demiş. Bu tatlı dili sayesinde kellesini kurtarmış. 
Bir camide vazediliyormuş;
-Kim şarap içerse yarın ahirette fitil fitil burnundan getirilecek.
 Bekri Mustafa bunu duyunca:
-Oohh! demiş, ne âlâ biz de doldurup doldurup çekeriz, demiş. 
Bekri'ye sormuşlar: 
-Niçin bu kadar çok içiyorsun? Biraz az içsen olmaz mı? Bekri:
-Biz garip insanlarız, demiş. Aza çoğa bakmayız. Bu gün az bulur az içeriz, yarın çok bulur çok içeriz.
-İyi ama sen her zaman çok içiyorsun.  Bekri kızmış: 
-Allah'ın verdiği rızkı da mı keseceksiniz be adamlar!

Bekri'nin ramazanda içki içmediği söylenir. Bir zamanlar, Midilli ve Sakız'dan rakı getiren Rum gemiciler Bekri'nin mezarına mum dikerlermiş. 
Eski meyhanelerde işret sofralarında akşamcılar ilk ve son kadehlerini  "Bekri'nin ruhuna rahmet olsun" diyerek kaldırırlarmış.  O, bir halk kahramanı. Toplumsal hoşgörünün, baskıya karsı direnmenin, günahkâr mümin tipini simgesi...

Bekri Mustafa. 41 yaşında da vefat etmiş. Vasiyeti üzerine Eminönü'nde Balıkpazarı meyhanelerinin yakınındaki mezarlığa gömülmüş.  Ancak adamın öldükten sonrası bile fıkra gibi: Türk, Ermeni, Yahudi kadınlar, içki içen kocaları bu durumdan kurtulsun diye buradan toprak alıp eşlerinin yemeklerine katıyorlarmış. Şu anda Bekri Mustafa'nın mezarının türbe haline getirildiğini biliyor musunuz?