Türkiye, 16 Nisan'da başlayan sistem değişikliğini, 24 Haziran seçimleri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önceki gün yemin edip Cumhurbaşkanlığı Kurulu adını taşıyan ilk kabinesini açıklamasıyla resmen başlattı. AK Parti'den tekrar milletvekili seçilen 4'ü hariç Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve bakanlar partili değil. Dün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin huzurunda yemin eden bakanların tek sorumluluk duyacağı makam var artık: Cumhurbaşkanlığı...

Zor bir coğrafyada yaşıyoruz ve son 3 asırdır önemli badireler atlatarak geldik bugünelere. Sistem tartışması, Osmanlı'nın son asrına da damgasını vurmuştu. Cumhuriyet'in ikinci dönemi sayılan 1950'li yıllardan sonra artarak sürdü bu tartışmalar. Ve hepsinde de laf dönüp dolaşıp, parlamenter sistemin arızalarına dayandırıldı. Tüm darbelerin bahanesi olarak da "sistem" gösterildi. Sözüm ona "demokrasi" dediğimiz ama aslında oligarşik bir yapıydı fiiliyatta yaşadığımız.
Geçmişe dönük birçok tartışma üretmek mümkün. Ama artık geleceğe bakmak gerekiyor. Çünkü, geçmişe takılıp kala kala çok şey ıskaladık. Yarınları kaybetmenin faturası daha büyük artık.

* * *

Yeni sistem, bize has bir "başkanlık" modeli koyuyor önümüze. Dünyanın birçok ülkesindeki örneklerine benzerlikler de barındırıyor içinde ama farklılıkları da çok. Sistemin özü belli, ama işleyiş şekli zamanla netleşecek. Sistemin kurucu iradesi seçilen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tüm yapı için "Kervan yolda düzülür" demeyeceğini, ana hatlarıyla devletin yeni yapısını 16 Nisan referandumundan bu yana tasarladığını umuyorum. Tam anlamıyla hazır olunmadığını, uyum yasalarının 16 Nisan'ın ardından geçen 1 yıl içerisinde çıkarılamayışı gösteriyor bize.

Yoğun bir "yapılandırma" dönemi geçirecek Beştepe. Geceler boyunca ışıklar açık kalacak, heyetler gelip gidecek, toplantı ardına toplantılar yapılacak. Bakanlıkların teşkilat yasaları değiştirildi, eskiden "bu işe şurası bakar" ve "bürokrasi şöyle yürür" dediğimiz birçok şey yeniden yapılandırılacak.

Gerek 16 Nisan referandumu öncesi söylenenler, gerek bugüne kadar anlatılanlar, toplumda yeni sistemden beklentiyi hayli yükseltti. Özellikle Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti adına konuşma hakkını kendisinde görenler, "Evet diyeceksiniz ve her şey çok güzel olacak" mihvaline gelen şeyler anlattı. 24 Haziran seçimlerinde vatandaş Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la yola devam etme kararı alırken, partisine eski desteği vermeyişi bu "hayalperest anlatım"la da ilgili olabilir. "Uçmayın" dedi bence seçmen AK Parti sözcülüğüne soyunanlara... Tabii, başka faktörler de var ve bunu zaman zaman dile getirmek bizim görevimiz.

* * *

Artık, "Bu hükümet" diye başlayan bir cümle kurma hakkı yok kimsenin. Yeni sisteme göre, ışık hızıyla karar alabilecek Cumhurbaşkanlığı ve bir kanun hükmünde kararname yayınlayarak kararının aynı saatte uygulamaya sokabilecek. Kararname için şu bakanların gelmesi, bunların bulunması gibi bir zorunluluk yok. Nerede olursa olsun, Cumhurbaşkanı'nın "mührünü bastığı" kararname, anında ülke geneline duyurulup uygulanabilecek.

Bu, devlet işleyişinde sorunlara yol açan hantal yapıya karşı iyi bir panzehir. Hız kazası yaşanmamasını dileyerek söylüyoruz bunu elbette. Hepimiz biliyoruz ki, TBMM'den çıkan bir yasa önce Cumhurbaşkanı'nın onayına gider, Resmi Gazete'de yayınlanır, ardından yasanın "uygulama esasları" yönetmelik haline getirilir, ilgili tüm devlet teşkilatına "yazı" gider ve memurlar da bilgilendirildiği kadar uygulamaya koyardı o yasayı. Ankara'dan çıkan bir yasanın Edirne'den Kars'a farklı uygulamaları olduğuna şahit olurduk. Yeni sistem artık böyle bir aksaklığa bahane bırakmıyor. 

* * *

Aslında yeni sistem, gücü elinde tutana hiç bir bahane bırakmıyor. Bakan dahil, devlet sisteminin herhangi bir yerinde "aksayan dişli" varsa anında değiştirme gücü var Cumhurbaşkanı'nın. Ya da artık Recep Tayyip Erdoğan da öyle istediğine göre "Başkan" demek daha doğru olacak.

Ülkenin hem yapısal sorunları var, hem de bölgesel sorunları. Bunların hepsi birbirinin içine geçmiş sorunlar. Yani, birini kenara bırakıp tek başına diğerine odaklanma gibi bir lüksümüz yok. Hayli hırpalanmış ve birçok önemli tedavi seansları yıllarca ihmal edilmiş bir "devlet bünyesi"ne sahibiz. Ardı ardına ameliyatlar geçirmemiz de kaçınılmaz gözüküyor. Neşter kimin elinde olursa olsun, sonuçta sorumluluk Başkan Erdoğan'ın olacak. 

Ekonomi ve terör yanında bölgesel sorunlarda yoğun bir dönem bekliyor hepimizi. Dolar-faiz kıskacından ekonomiyi çıkarıp, büyümeyi sağlıklı bir şekilde gerçekleştirecek ve gayrı safi milli hasılayı halkın her kesimine adil bir şekilde paylaştıracak bir yapı kurmak zorundayız kısa süre içerisinde. Alttakinin canının çıkmak üzere olduğunu tepedekiler de fark ediyor artık.

İlk etapta, biriken borçları döndürmek için yine borçlanma yoluna gidilecek ve parayı verenler bunun karşılığında farklı taleplerle çıkacak karşımıza. Ama bunların karşısında direnç gösterebilecek bir "sistem" ve "destek" verdi halk 24 Haziran'da Beştepe'nin eline. 

Kısaca, coğrafyamız üzerinde yapılan hesaplar önümüze büyük riskler çıkarıyor ama artık ülkeyi yönetenlere bahane üretme şansı vermiyor. 
Hepimiz aynı gemide olduğumuza göre, can-ı gönülden "Allah muvaffak etsin" demek zorundayız. Cumhuriyet'in yeni dönemi hayırlı olsun...