Bir bayramı daha geride bıraktık. Bayram gibi bayramları özleyerek... Sağlık, esenlik, esinlik içinde nice nice kutlu, mutlu, umutlu, bahtlı bayramlar diledik. Kimimiz Yunan adalarında tatile gittik. Kimimiz Akdeniz sahillerine koştuk. Kimimiz de geleneklerimizi, göreneklerimizi yaşatmaya çalıştık. Nostalji iklimi içinde duygu seline kapıldık.

Yalnız halk şiirinde değil, çağdaş Türk şiirinde de böyle. Derler ki matem ehlinin bayram arttırır yasını. Cahit Sıtkı Tarancı’nın yerine kendinizi veya yakın bir zamanda kaybettiklerinizi koyabilirsiniz.

“Evet, bu duyguları ben de yaşadım” diyebilirsiniz:

Korkarım felekte bir gün
Bir bayram yemeğinde.
Anam, babam gibi kardeşlerim de,
En güzel dalgınlığında ömrün.
Beni gurbette sanıp
Keşke gelseydi bu bayram
Diyecekler.
Ve birdenbire yürekler,
Aynı acıyla yanıp
Hepsinin gözleri yaşaracak.
Öldüğümü hatırlayarak.

Hani dedik ya bayramlar sevinç günleridir diye. O zaman hüznü bir yana bırakıp bayramın özüne dönelim. 10 Ekim 1981’de kaybettiğimiz Âşık Ali İzzet, “Şu sazıma düzen ver / Teller de muradın alsın / Gel beni tenhada gör / Diller de muradın alsın” diye başladığı şiirini söyle tamamlıyor:

“Ali İzzet görüşelim
Bugün bayram barışalım
Aç göğsünü sarışalım
Kollar da muradın alsın.

Taptaze aşk mektuplarında vardır bayramın adı. Ahmet Muhip Dranas’ın olduğu gibi:

“...Ay aydınlığım, gün ışığım, canım,
Bayramım, bolluğum, yemişim, yenim
Gözyaşımı gözden gizli silenim!
Pek garipçe kaldım köyümde ıssız,
Otsuz ocaksız, akılsız, ayvazsız.
İki elin kanda olsa durma tez
Dağ başını duman almadan beri,
Eyüp sabrım, eyi düşlerim yoru,
Yet bu yana! Avareyim, yet, yürü!

Sonbaharı yaşamakta olsak da bayramlar, kararan dünyalara bir bahar gibi doğar. En sevecen, en coşkulu duygular sarar ruhu, bedeni. En güzel giysiler giyilir rengarenk. Yüzyıllar boyu bu böyledir. İşte onun için Karacaoğlan da dağlarda baharı anlatırken şöyle benzetir:

Çukurova bayramlığın giyerken,
Çıplaklığın üzerinden soyarken,
Şubat ayı kış yelini kovarken,
Cennet dense sana yakışır dağlar.

Bayramlarda öncelikle çocuklar geliyorsa aklımıza. Şiirlerin odağında da çocuklar olmalı. Öyle de olmuş. Şiirlerin bir bölümü, hayallerimizi uçurduğumuz, salıncaklardan yükselip ötelere, daha ötelere doğru yükselmek arzusu ile dolduğumuz günleri hatırlatıyor. Herkesin bu günlerde yaramazlıkları, kaçamakları olmuştur. Nedense hep kargalar söyler annelere bu yaramazlıkları. Rüşvete çocukluk günlerinden alışkanlığımız var. Orhan Veli de rüşvet vericilerden.

Bir bayram gününü anlatırken şöyle diyor:

“Kargalar, sakın anneme söylemeyin!
Bugün toplar atılırken evden kaçıp
Harbiye Nezareti’ne gideceğim.
Söylemezseniz size macun alırım,
Simit alırım, horoz şekeri alırım;
Sizi kayık salıncağına bindiririm kargalar,
Bütün zıpzıplarımı size veririm.
Kargalar, ne olur anneme söylemeyin!”

Evet bayramlar kutlu günler. Geçmişi özlemle andığımız, dargın küskünlerle barıştığımız günler. Kaynaşmak, soruşmak, sevgi ve saygı ile yarışmak, bayramları bayram yapan özellik olmalı.