Bu şehitliğin içindeki abide üzerinde "20 Şubat 1918 günü Ermeni caniler tarafından taş mağazalarda yakılarak katledilen 380 şehit yatmaktadır" yazısı bulunuyor. 

Bugün Bayburt'ta bu acı günlere ilişkin bir çok efsane anlatılır:  

İşgal günlerinin birinde Şeyh Hacı Osman Efendi, Sadrü'l Şeria Hazretlerinin türbesinin önünden geçerken Rus Askerlerinin Türbe çevresine pislediklerini görür. Osman Efendi, türbeye yaklaşır ve alçak sesle Sadrü'l Şeria Hazretleri'ne "Artık sana okuyup dua etmeyeceğim. Bir kendini bile koruyamıyorsun." der.  Ertesi günü işine giderken türbenin önünde Rus askerlerinin nöbet tuttuğunu görür.  Nöbetçiler, mezarın çevresine pisleyen askerlerin çarpıldıklarını söyler. Bunu gören Rus komutanın mezarın başına nöbetçi koyduğu anlaşılır. 

Ermeniler Türkleri taş mağazalara doldurmuş kimini süngüleyip, kimini kurşunlamaktadır. Kimi de ateşe verilmiştir. Bu sırada Şeyh Ali çarşı köprüsünün üzerinde görülür. Bayburt kalesine doğru gitmektedir. Ermeni askerleri onu da süngülerler. Tam bu sırada Şeyh Ali  elindeki asasını:

"Ya Allah!" Diyerek yere vurur.
Aniden top patlar. Şehit Osman Tepesi'nden askerlerimiz ortaya çıkar. Askerlerin sesini duyan Ermeniler kaçarlar. Şeyh Ali da ortadan kaybolur. 

Bayburtlu'nun kıvrak zekası, espri gücü acı günlerde bile kendini göstermiş, düşmanı, nüktenin ve mizahın iğnelemeye dönüşen sivri süngüsü ile yaralamış hıncını dili ile almıştır.
Rus işgali günlerinde muhacir gitmeyi onurlarına yediremeyen iki Bayburtlu, Rus askerlerinden gizlenmek için Çoruh nehrine girmişler ve kurbağa taklidi yapmaya başlamışlar. Onları gören Rus komutan:
"Siz ne yapıyorsunuz orada?" diye bağırmış.
Bayburtlular, "Biz gurbağayuh" demişler. Rus Komutan "Bu kadar büyük kurbağa olur mu" diye sorunca, İki Bayburtlu:
"Biz bıldırın gurbağasuyuh kumandan" demişler.
Bayburtlu Müştak Emmi, Ruslara esir düşmüş. Esir kampında verilen yemeklerle doymuyormuş. Sofrada ne bulursa hepsini yiyormuş. Rus asker komutanına seslenmiş:
"Kumandanım, şu adam hiç doymak bilmiyor. Nerdeyse bizi de yiyecek." Muştak Emmi, ağzındakini yuttuktan sonra şöyle seslenmiş:
"Ürerrr! Ben Türkem domuz eti yeyem."

Bayburt savunmasının en ateşli sırasında, Ruslar'ın attığı şarapnel parçası Faruk Emmi'nin poposunun yarısını götürmüş. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırmışlar, bu yüzden muhacir kafilelerine katılamamış, hastanede kalmış.  Sorgusunu Ermeni komutan Antarik yapıyormuş:

"Ne zorunuz vardı, zamanında teslim olsaydınız bu hal başınıza gelmezdi.  Şimdi pişmansınız değil mi?
Faruk Emmi üzerinden yorganı atarak poposunu göstermiş:
"Pişman mı? Eyce bah buna. Yarısını Urus yedi, istersen yarısını da sen ye!"
Hayrullah Emmi yetmiş yaşında bir ihtiyar olduğu için göç edememiş. Bir gün geçimini sağladığı berber dükkanında Rus kumandanını tıraş ederken, komşusu Yunus Efendinin oğlu içeriye girmiş:
 "Emmi, babamın selâmı var 3 lira borç versin,dedi" 
Hayrullah Emmi, önce o gün ilk tıraş ettiği Rus kumandana bakmış, sonra çocuğa dönerek:
"Get ola! Görmirmisen, ben parasızlıhtan iti gırkaram, sen gelmiş benden para istirsen..." demiş.
Bir zamanlar Bayburt'a sık giderdim. Dede Korkut etkinliklerine davet derlerdi. Büyük emekler verir, orada sunmak üzere bildiriler hazırlardım. Orada geçen günlerimi gezi notlarım gazetede, kitaplarımda yer alırdı. Sahiplendiğim şehirlerden biriydi. Ama yönetimler değişince unutulduk gittik. Ne diyelim siyasete beddua mı edelim?
Bayburt'ta bir akşam karaladığım satırlar elime geçti. Sizle paylaşayım: 

"BAYBURT'TA AKŞAM

İki kavram var ki, birisi ana;
İçimde sevgisi bitmeyip artan.
Diğeri eşdeğer tutulur ona;
Duyunca adını kös gibi tan! tan!
Vurur yüreğim vatan! vatan! vatan!

Vatanımın burcu burcu kokusu,
Dedem Korkut'un boy verdiği Bayburt.
Irkımın mayası, özü, dokusu;
Burada Asena, burada Bozkurt;
Gönüllerde çiçek çiçek açan yurt.

Mormoç'un sakası Celâli Baba,
Yaşasa da aramızda olsaydı.
Aşk dolusu sunardı bir maşraba.
Bayburt'ta bu akşam dolunaydı,
Dileklerle yüklü yıldızlar kaydı.

Artık viran değil bağı otağı,
Zaman Tüneli'nden  Zihnî de gelsin.
Görsün o ocağı, dalı yaprağı,
Coş yüreğim bugün Çoruh'sun selsin;
Coşkun önündeki bentleri delsin.