Kim bilir kaç kere yeniden başlama şansımız oldu hayata. Tek düze akıp giderken günler, iş dediğimiz, okul dediğimiz sorumluluklar yakamızdan sımsıkı yakalamışken bazı başlangıçları fark etmedik, bazılarından korktuk; görmezlikten geldik. Bazılarını anlamadık bile. Her şeyin parayla alınıp satılabildiği bu dünyadan sıkıldığımız anlarda içimizden kopan bir haykırışla diledik yeni başlangıçları ve onun getireceği değişimi.

Yeni bir başlangıç tüm hayatınızı değiştire bilir. Bunun için korkarız başlangıçlardan. Her sabah çıktığı kabuğuna her akşam dönmek çok güvenli gelebilir bazılarına. O kabuğun dışında yıldızlar olduğunu görmez birçoğu. Yıldızların samanyollarına çıktığını bilmez, kabuğuna sevdalı olanlar bilseler bile aldırmazlar.
Yeni sözcüğüyle yan yana gelen başlangıç sözcüğü sanki sihirli bir sözcük gibi gelmiyor mu sizlere? Bana hep öyle geldi. Yeni başlangıç sanki bundan öncesini unut demek gibi, önceden ne yaşadıysam vazgeçtim demek gibi. Ki unutmak aklın en büyük mucizesi ve ödülüdür. Bu armağanı bir başkasıyla paylaşmakta mümkün olabilir. Yani iki kişilik yeni bir başlangıçta taraflar unutabilir öncesini. Unutmak affetmektir biraz da. 

Birçok anlar olmuştur bizi ve ya hayatımızı değiştiren. Bazılarını biz seçmişizdir. Bazılarından haberimiz bile olmamıştır. Yaşadığınız ne varsa kanınıza karışır. Bir parçanız olur. Ayrılmaz bir parçanız. Korku kanınıza karışır. Aşk kanınıza karışır. Acı kanınıza karışır. Mutsuzluk kanınıza karışır. Üstelik acı kalıtsaldır. Ve mutlaka bunu da yazmalıyım. Bir yazının başlığı olmalı ''acı kalıtsaldır'' cümlesi. Bir yazının başlığı da ''Yokluk merhametin zalimliğini bilir''. Unutmak üzerine de konuşabiliriz sizlerle. Sözcük olarak bile uzun ve derin bir cümle gibi durmuyor mu ''unutmak''  Yaşadıklarınızı ömür boyu yanınızda taşırsınız. Tıpkı yukarda konu başlıkları olarak sıraladığım cümleleri kurduktan sonra üstüne hiç konuşmayıp hep yanımda taşıdığım gibi.

Hayatınızda gerçekleşen her başlangıç sizi değiştirir. İranlı yönetmen Majid Majidi'nin Baran adlı filmi geldi aklıma. İlk kez aşık olan kötü bir kişinin aşk ile birlikte nasıl iyi birine   dönüştüğü anlatılıyor filmde. Majidi mistik masallar anlatıyor bizlere. Cennetin Rengi ve Cennetin Çocukları da izlenmeli mutlaka. Bakın bu bile bir başlangıçtır aslında. Üzerimizde hükümranlık kurmuş, sonsuz olanaklarla kendi tarzlarını empoze eden Batı sinemasının dışında;  benzer kültürlerimizle, dillerimize geçen ortak sözcüklerimizle, aynı coğrafyada yaşayıp o coğrafyanın renklerini paylaştığımız insanlarla ortak masallarımız var bizim. O masallardan birini izlemek değiştirebilir sizi.

Majidi, Baran, aşk ve mistisizm demişken şunu da ekleyelim ki bizi en güzel aşk dönüştürür. Daha iyi biri yapar. Daha insan. Daha çocuk. Daha çok farkında olmamızı sağlar sokaktan geçen ne varsa. Ömrümüzden geçen ne varsa. Aşk gelirken, giderken ve içimizde kaldığın da bizi en çok değiştirendir. Zaman denen bilinmezin bir yerinde sevdiğimiz, aşk dediğimiz birisinin usul usul solmasını seyrederiz. Bu sürecin sonunda ne olacağını bilerek. Her şeyi içimizde hissederek bekleriz. Bitiş gibi görünse de bu durum da başka başlangıçtır. O gider biz başka bir adam/kadın oluruz. Başka biri yaşamaya başlar kiracısı olduğumuz gövdemizin içinde.

Seçtiğiniz ne varsa bir o kadar da vazgeçtikleriniz var. Yaptığınız her seçim bir başlangıçtır ve ilk andan itibaren değişmeye başlarsınız. Uzun vadede belki mutlu eder bu sizi belki de mutsuz. Geride bıraktıklarınızı özleyebilirsiniz. Ya da unutursunuz. Unutmak affetmektir demiş miydik?  Sanırım. Unutmak barışmaktır aynı zamanda. Ömrünüz boyunca yanınızda taşıdığınız demirden gülleyi baş aşağı denize inen bir sokaktan dalgalara doğru yuvarlamaktır. 

İşte o anda değişir sokakların sesi ve kokusu. Bulutların rengi. İyi olan, güzel olan ne varsa görmeye başlarsınız. Görmeyi, konuşmayı hatta susmayı yeniden öğrenirsiniz. Değişir içinizin sesi, içinizi cırmalayan kedi yok olur.

Umarım hepimiz taşımaktan yorulduğumuz demir güllelerden kurtuluruz bir gün.