Yaz sıcakları ile bunalmaya başladık. İstanbul'u bu sıcak ve nemli günlerde nasıl gezeriz bilmem. Ama bahar da gezmelisiniz. Gezinirken, muhayyilenizde, bir şarkıyı var sayabilirsiniz. "İstanbul'u artık hiç sevmiyorum," diyorsa o şarkı, inanmayınız. Mümkün mü İstanbul'u sevmemek.  Bu olsa olsa, şairin eski sevgilisine bir sitemi, bir nazı, bir işvesidir. 

İstanbul... Üçbin yıla yaklaşan görkemli tarihi boyunca, 123 hükümdara  taht şehri olmuş,  ebedi ve ezeli güzeller güzeli.  İstanbul... Yüzyıllar boyu, binlerce sanatçının anlata anlata bitiremediği, bir şiir, bir musikî, bir sevgili, bir yâr.
İstanbul... Her karış toprağında; doğanın eşsiz güzelliğiyle tarih zenginliğinin kaynaştığı diyar. İstanbul... "Yek sengine cümle Acem mülkü fedadır" diyen şair Nedim'in İstanbul'u. İstanbul... Aziz İstanbul...
Büyük Şair Yahya Kemal , "Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer" diye tanımlıyor. Evet . "Sade bir semtini bile sevmek..."
Etrafı okşuyor mayısın tâze rüzgarı;

Karşımda köhne Üsküdar'ın dost ışıkları...

"Sade bir semt" olan Üsküdar'ın dost ışıklarını günümüze yansıtıyor Yahya Kemal.  Adına türküler yakılmış, üzerine şiirler yazılmış Üsküdar'ın. Guruba yakın bir zamanda, Baharla yazın öpüştüğü bu günlerde, Eminönü'nden kalkan bir vapura bininiz ve  Üsküdar'a doğru ilerlerken bu semte bakınız.  Camlardan yansıyan sarı ile kızılın bin bir tonu karşısında heyecanlanacaksınız ve Bizanslılar'ın Üsküdar'a "Altın Şehir" demelerine hak vereceksiniz.

Yahya Kemal de, "Hayal Şehir" demiş Üsküdar'a: 
"Mest olup içtiği altın şarabın zevkinden,
Elde bir kırmızı kaseyle ufuktan çekilen,"
İçerilere doğru ilerleyelim. Mithat Cemal Kuntay bir şiirinde, Göksu için, "Burda sahil mütefekkirdir, ufuk şairdir" diyor. 
Faruk Nafiz Çamlıbel'in dizelerinden bir başka güzellik yansımakta:
"Gönlüm ne zaman Göksu'da isterse dolaşmak,
Kaplar, hemen etrafı hâyalimdeki bahçe;
Akşam, görünür güller uzaktan bana yaşmak,
Hülyalı söğüt dalları maşlahla ferace..."

Göksu: Boğaziçinin eski kimliğini koruyabilmiş ender köşelerinden biri. Hani şiirlere, şarkılara girmiş olan Göksu....
"Gidelim Göksu'ya bir âlem-i ab eyleyelim
Ol kadehkâr güzeli yâr olarak peyleyelim"

Bir yanda renk renk feraceleri içinde yaşmaklı, ince beyaz şemsiyeli bir dilber, öte yanda ünlü bestekâr Mustafa Çavuş:
Küçüksuda gördüm seni / Gözlerinden bildim seni / Ne kadar cefa edersen / Gönül ayrılmıyor senden."
Münir Nurettin Selçuk'un rast şarkısını anımsadım.  Güftesi Veliyüddün Ahmet Paşa'nın:
"Gül yüzünde göreli zülf-ü semensay gönül
Kara sevdaya yeler bî ser-ü pây gönül
Dimedim mi sana dolanma ana    hây gönül
Vay gönül, vay bu gönül, vay gönül, eyvah gönül!"

Kendinizi bu şarkının nakaratından kurtardıktan sonra, varsayınız ki, Faize Ergin'in nihavent makamında "Çerkez güzeli"ni dinlediniz. Arkasından Faiz Kapancı'nın  bestesiyle  "Çamlıca bülbülleri" kulaklarınızın pasını sildi. Münir Nurettin'in rast şarkısı eşliğinde Emirgan'ın  lale bahçelerini dolaşmak ister misiniz?

"Fasl-ı bahar seyrine çık sen bize gel de
Gönlümüzü şâd edelim bezm-ı emelde
Bağda bahar, sinede yâr badeler elde
Mey içelim, raksedelim lâle zamanı." 

Bu fasl-ı baharda, İstanbul'un her köşesinde bir başka zevki tadabilirsiniz. Bu kentin sihrine kendinizi  kaptırıp, duygularınızın izdüşümünü dizelerde bulabilirsiniz. Şiirlerin çağrıştırdığı nağmelere kendinizi kaptırıp, içinizde saklı duygularınıza ayna yapabilirsiniz. 
Göksu'yu bir kaç şiirde değil, sütlü mısırı, kağıt helvası, renk cümbüşü berrak ağdalı macunu, sahlebi, vanilyası sakızı kaymağı bol dondurması, feraceli dilberleri, kolalı yakalı, başı fesli çapkınları, koçu ve faytonlarını anımsadıktan sonra, günümüze ulaşan güzelliklerini yaşayabilirsiniz.  Şiirlere takılır, Boğaz'dan Göksu'ya kürek çeker, gün batarken süzülerek Moda'ya inersiniz. Kumkapı'da, Sultanahmet'te, Laleli'de, Sarıyer'de, Hisar'da, Ada'da, Moda'da, Kalamış'ta; hasılı İstanbul'da hayatın kendisi şiir değil mi?