Aşık Veysel, “Muhabbetin canda haslardan hastır /  Avutur Veysel’i bir şen piyestir /  Türk adı babamdan bana mirastır /  Daha bundan başka adı neyleyim” diyor. Bir başka şiirinde inanışını pekiştiriyor: “Dünya geniş olsun ister dar olsun / Yeter ki kalbimde iman var olsun / Her zaman milletim bahtiyar olsun / Rütbemle, mesnedim bana kâfidir…”

İlk okul yıllarımda sinema ile ilk tanıştığımda seyrettiğim filmim adı “Meçhul Kahramanlar”dı. Ayhan Işık’ı, Sezer Sezin’i, Turan Seyfioğlu’nu ve Hulusi Kentmen’i ilk kez o zaman perdede görmüştüm. Ayhan Işık ve Turan Seyfioğlu yüzbaşıydı. Sezer Sezin Ayşe diğer adıyla Zafer Yıldızı’ydı. Ayhan Işık’ın ihanet içindeki Turan Seyfioğlu’nun (Şarkışla anlatısıyla) “duluğuna duluğuna çakışı” sahnesini unutmamışım.

Bu girişten sonra sözü sevgili meslektaşım, hemşerim Aydın Deliktaş’ın “Rütbesi Türk” adlı kitabına getireyim. “Rütbesi Türk” bir belgesel ya da biyografik roman. Kitabın artı değeri usta bir gazetecinin röportaj tadındaki ana temayı doğrulayan belge ve fotoğraf eklentileri olmuş.

Romanın kahramanı, Cumhuriyet’e giden yolun meçhul değil meçhule ve haksızlığa terk edilmiş Kıdemli Yüzbaşı Seyit Mehmet Öktem. Aydın Deliktaş, kahramanımızın zaman zaman coşkuya sürükleyen, zaman zaman içler burkan hayat hikayesini anlatmış. Özellikle emeklilik döneminde uğradığı haksızlıklar, okurken bizi de isyana sürüklüyor.

O, Orhan Şaik’in dediği gibi “Huduttan hududa yol bulup, cepheden cepheye koşanlar”dan biri. Bu vatanın sahib-i aslisi. İsmet İnönü’nün öğrencilik arkadaşı.  Çatalca Savaş'ında gösterdiği kahramanlıklar nedeniyle yüzbaşılığa yükselmiş, garptan şark cephelerine koşmuş Sarıkamış harekâtına katılmış. Binlerce donarak şehit olanlar arasında ayaklarının donması sonucu parmakları kesilmiş. Buna rağmen cephe ve cephe gerisi hizmetlerini sürdürmüş bir kahraman. Hayır, bir İstiklâl Madalyası bile verilmeyen meçhul kahraman.

“Rütbesi Türk”, sözünü ettiğim gazi Seyit Mehmet Öktem’in  hayatı üzerinden yaşanan tarihi olayları anlatıyor. Ayrıca iki savaşta gazi olmasına rağmen bir yüzbaşının siyasetin amansız dişlileri arasında un ufak edilişini konu alıyor. Alanında az sayıda örneği olan ve bir gazinin tüm hayatını belgelere dayalı olarak dile getiren bu kitap, 1893 ile 1942 yılları arasında Sivas'taki günlük hayattan da realist paragraflar da içeriyor.

Destanlarda dile geldiği gibi bir Türk’ün vatanın kara günler göre göre, cesetten ağ öre öre, kara barut ile dolma tüfekle topa karşı dura dura, ilaçsız, doktorsuz, kendi yarasını gömlek yırtıp, sara sara kurtarması bir kutsal görevdi. Ama, Türk olmayı coşkulu biçimde omuzlarında taşıyan memleket evladı Seyit Mehmet'in yaşadığı haksızlıklara, çektiği sefalete rağmen hem askeri hem idari ve hem de adli makamların ilgisizliği, bigâneliği reva değildi.

İsyan edilesi bu dramı Aydın Deliktaş, yalın dil ve akıcı anlatımla bizlere aktarıyor. Üslup berraklığının içinde yukarıda söz ettiğimiz gibi 1893 yılından 1942 yılına kadar geçen zaman diliminin tarihini, sosyal ve toplumsal yapısını ağır ve sıkıcı olmadan yansıtıyor. Kahramanımızın yaşadığı kentin sosyal hayatını, iklimini çok iyi bilen gözlemci yazar olarak geçmiş yıllara empatiler yaparak adeta beyaz perdede gözlerimizin önüne getiriyor. 

Aydın Deliktaş’ın kitabın önsözünde yazdığı görüşler önemli: “…Sıradan bir insanın bir ülkenin tarihine etkisini gösterebilmesi bakımından bu yakın tarih çalışması ülkemiz gençlerine yollarının siyasi ve askeri olarak kesişebileceği mevkilerdeki insanların hikayeleri kadar değerli olabildiğini hatırlatacaktır. Yüreği ülkesi için atan her vatandaşın hikayesi değerlidir. Türk olmak ve memleketimizin istikbali için bir tuğla koymak başkaları tarafından taltif edilmekten önemlidir. Tarih, zamanı geldiğinde ülkemiz için yapılan her faydalı işin hakkını sahibine teslim edecektir. Bu çalışma Türk olmayı coşkulu biçimde omuzlarında taşıyan her memleket evladının anısında Seyit Mehmet'e bir saygı duruşudur.”

Rütbesi Türk özellikle gençlerimizin okuması gerekir ki, Türklüğün ve vatanın değerini bilip yarınlara taşısınlar.

Aydın Deliktaş’ın araştırmalarına katkı veren danışmanlık yapan Öktem ailesinin fertleriyle birlikte Prof. Dr. Sayın Recep Toparlı’ya, Ahmet Necip Günaydın’a teşekkürü var. Kitabın okuru olarak bizimde teşekkür etmek görevimiz olsa gerek.