Dünkü yazımda av alalarından söze başlamış, kalanını bu güne bırakmıştım. Zıpkı alası, daha çok Çukurova bölgesinde kullanılmakta. Ağaçtan oyularak yapılan aletle erkek ve dişi turaç sesini taklit eden avcılar, bu kuşların sesin geldiği yere konmasını sağlamaktalar. 

Keklik alasında ise, 125 santimetre uzunluğunda bez önce turuncu renge boyanmakta. Tahtadan veya patatesten yapılan damgalarla iç içe şekiller basılmakta. Yukarıda iki gözenek alt tarafta ise bir nişanlık deliği açılmakta. Bezin ters tarafına zarlık denilen köşecikler konulduktan sonra iki değnek veya kamışla çapraz olarak gerilerek ala meydana getirilmekte. Ovalarda avlanan keklikler için beze vurulan damgalarda iki, dağ ve ormanlarda avlanacaklar için üç daire çizilmekte. 

Ala avlarında avcı sol eliyle değneklerin birleştiği yerden tutar, gözeneklere gözlerini yerleştirir, tüfeğini de nişan deliğine kor. Keklik sürüsüne doğru ilerler.

Keklikler alayı görünce, manyetizma olmuş gibi birbirlerine sokularak başlarına gelecek felaketi beklerler. Avcı birinci atışta bir kaç keklik vurur. Fakat geride kalan zavallı keklikler kaçamayarak avcının hedefi halinde kalır. 

Turaç alalarının yapılışı keklik alaları gibidir. Yalnız damga motifi kız saçına benzer. Ala ile bıldırcın avlayacak avcı, önce omuzlarından yukarı çıkacak şekilde beline kadar iki değnek bağlar. Değneklerin ucuna şalvar, don ve ceket gibi şeyler giydirir. Böylece yukarıya doğru dikilmiş iki kol sahibi daha olur. Bundan sonra iki kenarları değneklere takılı bıldırcın ağı adı verilen toru alarak tarlaya çıkar. Tarlalarda sürü halinde yayılan bıldırcınlar insandan başka bir şeye benzeyen bu avcıları görür görmez şaşkınlık ve telaşla birbirlerine sokulup toplu halegelirler. İşte bu anda avcı elindeki toru kümenin üzerine örter. 

Son derece ürkek olan toyların avında ala olarak kağnı ve eşeklerden yararlanılır. Dadandırak alalarında önce avlanacak hayvanlara bazı alışkanlıklar kazandırılır. Işık alasına, çoğu bölgemizde "maşala alası" denilmekte. İnlik alası ise, kurt, tilki ve sansar avlarında kullanılmakta. 

Avcılıkla ilgili hile aletlerine kısaca değindikten sonra, "Cönklerden Günümüze Halk Şairleri" isimli kitabımızda kısaca tanıttığımız ve tek kollu olmasına rağmen usta bir avcı olan Halk Ozanı Şarkışlalı Serdarî'ye kulak verelim: 

Niyet ettik Kayapınar gölüne, 
Avlıyarak Çayırşihı'nın çölüne, 
Yakupcan da destelemiş eline. 
Atın atın vurun av günüdür bu, 
Ben ölürüm size kalır ündür bu.. 

Telli turayı da ayırmayın eşinden 
Atın vurun kanadından döşünden 
Âşık Ahmet kuş geçirmez başından 
Atın atın vurun av günüdür bu, 
Ben ölürüm size kalır ündür bu. 

Göle varıp pıtalara yatmalı, 
Ala kaza her taraftan atmalı. 
Beş bir yana on bir yana çatmalı, 
Atın atın vurun av günüdür bu, 
Ben ölürüm size kalır ündür bu. 

Serdarim de alt başında duruyor 
Ördeklerim zurba zurba geliyor. 
Keleşlerim atıp atıp vuruyor, 
Atın atın vurun av günüdür bu, 
Ben ölürum size kalır ündür bu. 

Yine bir avcı fıkrasıyla yazımızın bugünkü bölümünü bitirip avcılıkla ilgili atasözleri ve deyimleri yarına bırakalım: 

Malum, avcılar atıcılıklarıyla meşhurdurlar. Yine bir mecliste üç avcı karşılıklı olarak köpeklerini övüyorlarmış. Birincisi demiş ki:"Benim köpeğim çok akıllıdır, bakkala gönderirim, ne istersem alır ve getirir." Hemen ikinci avcı atlamış:" Ya benimki! Sadece istediklerimi almakla kalmaz, paranın üstünü de doğru olarak getirir, satış fişini de alır vs. vs.

 Bu sırada üçüncü avcı kendinden emin bir tavırla aynen şöyle der:

"Sizin köpeklerinizin alışveriş ettiği dükkânı benim köpeğim çalıştırıyor."