Asırlar öncesinin en hızlı aracı attı. Hangi ordu en hızlı en dayanıklı ata sahipse üstünlüğü ele geçirirdi. 
1600 yıllarına kadar en dayanıklı ve en hızlı atları hem de cins cins sürüler halinde Türkler yetiştiriyordu. Süvariler, bindikleri at hızla giderken, atın sağına soluna yapışarak eğilmeyi, geriye dönmeyi, bu durumlarda ok ve mızrak kullanmayı öğrenirlerdi. 
Uçan kuşa, avının üzerinde pike yapan kartala, yıldırım gibi koşan tavşana at üzerinde ok atarak eğitilirlerdi.
İşte o yıllardan kalan bir serhat koçaklamasını anımsarsınız: 

"Gine de şahlanıyor kolbaşının kıratı
Görünüyor bize sefer yolları"    

At sevgisi, nice Türk efsanelerine kaynak olmuş. Yiğitliği ile tarihe geçmiş pek çok at için mezarlar yapılmış. Battalgazi ve Köroğlu menkıbelerinde uçan atlardan söz edilmekte... 

Anadolu'da ozanlarımız, kulasıyla, alasıyla, dorusuyla, yağızıyla, iyisiyle, kötüsüyle türkülerin kanadında atları kendi aralarında konuşturmuş. Atların diliyle atlara övgüler yağdırmışlar. 
Yiğitlemelerde, gelin alma havalarında atla söyleşme, ata sevgi, ata övgü var. 

Her anne babanın muradı evlatlarının mürvetini görmektir. Ve o gün gelir. Gelinlerimiz hem ağlar hem Ana baba duasıyla gelin atına binerler. O gözleri yaşlı analar ki gelinlik içinde kuğu gibi süzülen evladına bakarken yürekleri duadadır: 

"... Allah'ım, eşiyle birlikte senin rızana uygun olarak hareket etmeyi nasip eyle. Kötü arkadaş ve kötü komşudan uzak eyle. Kötü insanların şerrinden, fitnesinden, iftira ve kıskançlıktan koru. Allah'ım! Onu, sıkıntıdan, üzüntüden, acizlikten, tembellikten, korkaklıktan cimrilikten, kalp katılığından, gafletten zilletten koru. Verdiğin güzellikleri, nimetleri ve yetenekleri ondan çekip alma, Bundan sonraki her gününü bundan önceki günlerinden daha mutlu ve huzurlu geçirmeyi nasip et. Kendilerine uzun ömür, geniş rızık, hayırlı evlatlar ver..." 

Bu duaların kanadında atına binen gelinin duygularını Erol Parlak'ın Ağrı Eleşkirt'ten derlediği türkü şöyle yansıtmış:

"Kişne kır at kişne anem ağlasın
Hem ağlasın hem bohçamı bağlasın"

Köylerimizde, kasabalarımızda atlarla ilgili çeşitli inanışlar anlatılır. Köroğlu'nun atı gibi göllerden, denizlerden çıkan aygırların soyundan gelme efsanelik atlar vardır.. Bu atların ölmezliğe eriştiğine inanılır. Örneğin Köroğlu'nun kır atı, Hızır'ın boz atı, Hazreti Ali'nin düldülü, Şah İsmail'in Kamer tayı ölümsüzlük şerbetinden içmiş atlar olduğu anlatılır.     

Atlara ilişkin yüzlerce atasözümüz, deyimimiz var.. Bir kaçını sizinle paylaşmak istiyoruz:

Atın varken yol tanı, ağan varken el tanı. 
Azıklı at arımaz. 
At binene kılıç kuşanana yakışır. 
At atı, yiğit yiğiti bastırır. 
Küheylan at, çul içinde de belli olur. 
Yörük at yemini kendi artırır. 
Atlar tepişirken eşekler ayak altında kalır.    

Türklerde at sevgisi manilere kadar ulaşmış. İçinde at kelimesi geçen yüzlere mani sıralamak mümkün. Ancak üçünü örnek vermekle yetiniyoruz: 

"Ata bak kısrağa bak / Gökteki mehtaba bak / Senden dilediğimi / Çabuk anlamağa bak"
"Atıma biniverdim  /     Dizgini salıverdim  / Dün sabah yâri gördüm / Yerimde kalıverdim. 

"Bir civan atlı geldi  / Uçtu kanatlı geldi  / Onun yiğit bakışı  / Canımdan tatlı geldi"

Ankara yöresinin bir manili türküsü şöyle: 

"Atım Arap'tır benim
Yüküm şaraptır benim
Bu yıl böyle giderse 
Halım haraptır benim"

Halk hikâyelerimizde de atlar başlı başına bir kahramandır. Bolu Beyi'nin zindanından kaçan Köroğlu, kır atına atlar. Kırat surların üstünden kanatlanıp uçarak geçer ve Köroğlu'nu kurtarır. Bunun üzerine aşka gelen Köroğlu kıratı "Canım kırat, gözüm kırat / Kaçıp çekip gidelim / Her yanında çifte kanat / Uçup çekilip gidelim." diye öğmeye başlar. 

Kırat onu Çamlıbel'e, Döne'sine ve yiğitlerine kavuşturmuştur. Dadaloğlu'nun, Köroğlu'nun, Karacaoğlan'ın Ruhsati'nin ve pek çok halk ozanının koşmalarında ve halk hikâyelerinde kahraman atlar vardır. 

Yazımı Yüce Atamıza ithaf edilen bir Selanik türküsünü anımsatarak bitirmek istedim:
"Atımı bayledim bir delik taşa 
On iki kaymakam bir Kemal Paşa"