Karacabey Harası’nın önünden geçerken, yayılan atları seyretmeye doyamıyorum. Türklerin ata gösterdiği sevgi ve verdiği değer hiç bir ulusta yok... Kaynaklara göre, ilk kez atı evcilleştirerek insanlığın emrine sokan Türkler olmuş. Kaşgarlı Mahmut’un Divan ü Lügat-it Türk adlı ünlü eserinde “At Türklerin kanadıdır.” denmekte. Atalarımızı sırtında Orta Asya bozkırlarından getiren atlar, Türk’ün adını okyanuslara ulaştırmış...
Ulusal Kurtuluş Savaşımızda da Mehmetçiği cepheden cepheye ulaştıran atlar değil miydi? Tarih boyunca Türklerin törenlerinde, şölenlerinde, döğüşlerinde, yarışılanda hep at var. Kuşkusuz, Türk Folkloru içinde de atın büyük bir yeri ve önemi olacak. Atla ilgili atasözlerimiz, türkülerimiz söylenecek..
İşte Bartın’dan den bir türkü:

“Atlı geliyor atlı
Altında kilim katlı
Benim sevgili yârim
Baldan şekerden tatlı”

Atı, kendi buluşu olan arabaya ilk koşan Türklerdi. Kımız denilen milli içkisini sütünden elde etmişlerdi. Kopuza, kabak kemaneye veya rebaba benzeyen ıklığın göğsünü at derisinden, tellerini kuyruk kılından yapmışlardı. Gerektiğinde etinden besin olarak yararlanan yine Türkler olmuştu. Türkler atı, koyun sürüsü gibi topluca üretmişler, Atayurtlarındaki haraları Anadolu’da da yaşatmışlardı. Türklerde at, Araplarda olduğu gibi lüks değildi. Sosyal hayatın her devresinde yer almıştı. Türk hakanları Türk beyleri, Dede Korkut yiğitleri birer adsız kişiyken at ve silahı ile ad aramaya çıkmışlar...
İnsanları en yakından tanıyan darlıkta ve varlıkta yanından ayrılmayan tek hayvan at... Türk, atını yalnızca yük taşımak ya da binmek için beslemez. Yiğit, at ile avrattan baht umar, uğur sınar. Her ikisinin de sevgisi birdir. Kem gözlerden sakınır. Kötümser söz işitmek istemez ve söyletmez.

Cemil Cahit Güzelbey’in tespitine göre: “ Gaziantep halk inanışında, iki varlık emanet olarak dahi kimseye verilmez. At ve avrat.” Bu sözün Anadolu’da daha yaygın olarak; At, avrat silah biçimi de vardır. Yine halk inanışına göre, “Sahibini tanımayan attan, atasözü dinlemeyen evlattan, babası evine çok gidip gelen avrattan hayır gelmez.” Sivas yörelerinde de şöyle söylenir:

“Deh demeden giden at,
Buyurmadan tutan evlat
Bir de iyi çıktı mı avrat, gir oyna çık oyna.
Ha babam ha yürümez at,
Bir de dirliksiz çıktı mı avrat gir ağla çık ağla .. ”

Bazı yerlerde de:

“Üzengi vurmadan yürüyen at.
Buyurmadan tutan evlat,
Eve girince yüze gülen avrat, o evde olmaz mı
devlet?” şeklinde söylenmekte.
Eski Türk inanışlına göre iyi bir atın y harfi ile
başlayan yirmi yedi niteliği olmalıdır. Bu niteliklerin
bazıları şöyle sıralanıyor:

“Yürügen, yüğrek, yiğin, yassı, yüksek, yoğun,
yumuşak tüylü yastagaç karınlı, yumru tırnaklı, yağız,
yufka deri kıl, yay boyunlu, yürekli, yepni, yelesi ince
uzun, yeteğen, yoş, yüzgeç, yedi yaşlı, yüzü güzel,
yancığı dolu, yapılı, yırmaçlı, yacancı, yırtılmış, ... ”

Kütüphanelerimizde Osmanlı döneminden kalma “baytarname” kitapları bulunuyor. Bunlar çoğunlukla atı ele alıyorlar... Konya Kütüphanesi’nde bulunan el yazması bir kitaptan şu satırları özetliyoruz:
“Atın üç yeri kadına benzemelidir. Saçı yumuşak
at hünerli olur. Yancıkları dolu olmalıdır. Sağrısı şirin
ve güzel olmalıdır. ” Atın karın altı yassı olunca yörük
ve bahadır olur.
Kısa ve kalın boyunlu atlar çok sürçer, aksak olur tökezlenir. Yelesi kuyruğu ayakları siyah olan doru atlar, sevilen ve aranılandır. Eğer kır atın yelesi ve kuyruğu siyah olursa hünerli olur. Soğuklara çok dayanır. Taşlık arazide sahibine yoldaşlık eder. Al at, gayet yürük ve çevik olur. Başı ve kuyruğu kuru, arka ayaklan dik olursa makbul sayılır. Siyah atlarda delilikten bir damar vardır. Çakır atların aşağı dudağı ak ise hoş ve hünerdir.

Yarınki yazımda Ata ilişkin efsanelerden, koçaklamalardan söz edeceğim.