Öyle sevdalar vardır, biter biter başlar;  / Buruk tatlar vardır, ağızda sürüp giden;  / Bir aşka vuran güneş kolayca batmıyor. / Yanıyor bin kollu şamdanı, tutuşuyor “  demiş Sabahattin Kudret Aksal “Bir aşka vuran güneş” adlı uzun şiirinin başlarında.            “Aşka Benzer” adlı şiirine şöyle başlamış:

“Aşka benzer bir duygu uyanmaya görsün içimde / Dağılır gider kaygılarımın bulutu / Gözümde aranır tazelenir mavi / Kulaklarımda eski yolculuklardan bir uğultu”

Kuşkusuz dünyanın en güzel duygusudur aşk. Acısı bile lezzetlidir. Orhan Veli, “Benim de mi düşüncelerim olacaktı / Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım / Sessiz sedasız mı olacaktım böyle, / Çok sevdiğim salatayı bile / Aramaz mı olacaktım?” diyor.

Fuzulî: “Aşk imiş her ne varsa âlemde/ İlim bir kıyl-ü kaal imiş “ diyor. Bir başka gazelinde:

 “Yarab, belâyı aşk ile kıl aşina beni / Bir dem belâyı aşktan etme cüda beni” diyerek Tanrı’dan aşk belâsı istiyor. Aşk derdinden o kadar hoşnutmuş ki:

Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcından tabib / Kılma dermen kim helâkim, zehri dermanındır” demiş.

Leylâ, hiç de güzel değilmiş. Mecnun’a sormuşlar: “O kadar çile bunun için miydi?” Mecnun: “Hayır, gönlümdeki Leylâ içindi.” demiş.

Ne güzel söylemiş Nazım:

 “Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi. / Geceleyin ateşler içinde uyunarak / Ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi..”

Şimdi hızlı bir şiir turuna çıkıyoruz. İlk durağımız Cahit Sıtkı Tarancı olacak:  “Bir kere sevdaya tutulmaya gör; /Ateşlere yandığının resmidir. /Aşık dediğin, /Mecnun misali kör; /Ne bilsin alemde ne mevsimidir. /Dünya bir yana, o hayal bir yana; / Bir meşaledir pervaneyim ona. /Altında bir ömür döne dolana /Ağladığım yer penceresi midir? / Bir köşeye mahzun çekilen için, /Yemekten içmekten kesilen için, / Sensiz uykuyu haram bilen için,/ Ayrılık ölümün diğer ismidir.

                Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun sitemine bir kulak verelim: “Önde zeytin ağaçları arkasında yar /Sene 1946 Mevsim Sonbahar /Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim / Dalları neyleyim. /Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim. /Yâr yâr!../ Seni kara saplı bir bıçak gibi/ Sineme sapladılar /Değirmen misali döner başim /Sevda değil bu bir hışım./ Gel gör beni darmadağın /Tel tel çözülüp kalmışım. /Yar yar Canımın çekirdeğinde diken/ Gözümün bebeğinde sitem var.”

Behçet Necatigil’le eski bir sevgili nostaljisinin hüznünü yaşayalım:

Hani bir sevgilin vardı

Yedi-sekiz sene önce

Dün yolda rasladım

Sevindi beni görünce

Sokakta ayaküstü

Konuştuk ordan-burdan

Evlenmiş, çocukları olmuş

Bir kız, bir oğlan

Seni sordu

Hiç değişmedi dedim.

Bildiğin gibi

Anlıyordu

Mesutmuş, kocasını seviyormuş.

Kendilerininmiş evleri..

Bir suçlu gibi ezik

Sana selam söyledi

Seni seviyorum... Bu basit sözün içinde neler olduğunu göstermek isterdim. Seni seviyorum, bu benim nefesimdir. Seni seviyorum, bu benim düşüncemdir. Seni seviyorum, bu benim geçmişimdir. Seni seviyorum, bu benim şimdiki halimdir. Seni seviyorum, bu benim geleceğimdir. Seni seviyorum, bu benim ruhumdur. Seni seviyorum, sen benim güneşim,  benim hayatımsın. Sen benim aşkım, benim ruhumsun. Sen her şeysin. Her şeyden fazla bir şeysin.

Gel de seni seveyim, gel de sana tapayım, gel de ayaklarını öpeyim. Gel de ışığınla gözlerimi yakayım. Gel de bir öpücükle bütün ruhumu vereyim. Seni bekliyorum, seni ümit ediyorum, seni istiyorum. Bu sözleri Juliette Drue söylemiş.

Biz de diyoruz ki, bu iki kelimeyi söylemek için beklememeli. Sevgi anında yaşamalı. Yoksa çok geç olur. Behçet Necatigil de onu söylüyor:

sevgileri yarınlara bıraktınız

çekingen, tutuk, saygılı.

bütün yakınlarınız

sizi yanlış tanıdı.

bitmeyen işler yüzünden

(Siz böyle olsun istemezdiniz)

bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi

kalbinizi dolduran duygular

kalbinizde kaldı

siz geniş zamanlar umuyordunuz

çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.

yılların telaşlarda bu kadar çabuk

geçeceği aklınıza gelmezdi.

gizli bahçenizde

açan çiçekler vardı,

gecelerde ve yalnız.

vermeye az buldunuz

yahut vakit olmadı

                                

Sonuç olarak diyebiliriz ki, sevgi sözde kalmamalı, öze geçmeli. Havaya, suya, ekmeğe muhtaç olduğumuz kadar, sevgiye de muhtacız. Sevmek ve sevilmek insan ruhunun en temel gereksinimidir.

Birbirimizi sevmemiz gerek. Yetmez. Sevdiğimizi bilmemiz ve bildirmemiz gerek. “Biz hepinizi seviyoruz. Sözde seve seve diye slogan atanlardan değiliz. Atatürk’ü seviyoruz. Ülkemizi seviyoruz. Tüm insanlığı seviyoruz. Bunu söylemekten sevinç duyuyoruz. Yüreğimiz kabarıyor.