Korona salgını ilk başladığı günlerde aşı bulunmadan bu işten kurtuluş yok deniliyordu.

Aşı bulundu… Test aşaması tamamlandı mı, faydası olur mu, yan etkileri var mı kısmı tamamen teknik ve uzmanlık gerektiren bir konu…

Türkiye maalesef aşı üretiminde bir arpa boyu yol alamadı.

Çoğu konuda olduğu gibi aşıda da dışa bağımlıyız.

Türkiye korona aşısını Çin’den alacak.

Herkes aynı soruyu soruyor; aşıları niçin Çin’den alıyoruz?

Ucuz desek, fiyatı açıklanmadığı için diğer ülkelerin aşılarıyla kıyaslama imkânı yok.

Daha sağlıklı desek, henüz deney aşamasının bile tam bitirilmediği iddia ediliyor.

Hatta gelişmiş ülkelerin hiçbiri Çin’den aşı almıyor… Çin’den aşı sipariş eden birkaç ülke Alman ve İngiliz aşılarını da alıyor.

Çin aşısı ile sınırlı kalan bir tek Türkiye var…

Haklı olarak herkesin kafasındaki soru işaretleri artıyor.

Çin virüsü yaydı, şimdi de aşılar üzerinden genlerimizi ele geçirmek istiyorlar, yollu yorumlar da yapılıyor.

Amaç aşı ile genleri ele geçirmek veya iddia edildiği gibi beyne nüfus etmek ise diğer aşılarla da bu durum pekala yapılabilir…

Yeni doğumdan başlayarak on yaşına gelene kadar onlarca aşı oluyoruz. Kullandığımız diğer ilaçlar cabası…

İnsanları asıl tedirgin eden Çin’e olan güvensizlik…

Herkes Çin malları kalitesiz, güven vermiyor; ilaçları ve aşısı nasıl sağlıklı olabilir diye haklı olarak soruyor…

Ölürüm de Çin aşısı yaptırmam diyen var…

Toplumun büyük bir çoğunluğu Çin aşısına karşı…

O zaman şunu sormak gerekmez mi; niçin Çin aşısında ısrar ediliyor?

Çin dışında farklı ülkelerin aşıları niçin getirilmiyor?

En acısı da şu; sağlık alanında çok geliştiğimizi her fırsatta övünerek anlatıyoruz…

O halde sağlık alanında niçin tamamen dışa bağımlıyız?

Korona aşısından vazgeçtim; en basit kızamık aşısını bile niçin yapamıyoruz?

*****

En büyük erdem; vermektir

Alimlerden biri, talebesi ile gezerken, bir tarlanın yanındaki ağaçlardan birinin altında eski bir çift ayakkabı görür. Belli ki civarda çalışan birinin ayakkabısıydı.

Talebe:

- Hocam bu ayakkabıyı saklasak da sahibi geldiğinde ayakkabısını bulamayınca, o anki halini seyretsek, ne dersin?

- Sevincimizi başkalarının üzüntüsü üzerine kurmak doğru değildir. Gel şöyle yapalım; sen zengin bir ailenin çocuğusun. Bu ayakkabının içine bir miktar para bırak, sahibi gelip bunu gördüğü zamanki sevincini seyredelim.

Talebe bu teklifi daha güzel buldu ve adamın ayakkabısının içine bir miktar para koydu. Hocası ile görünmeyecek şekilde bir ağacın arkasına saklandılar.

Bir müddet sonra, ayakkabının sahibi geldi. Elbiselerini değiştirdi, ayakkabısını giyerken içinde bir şey olduğunu fark etti. Baktığında bunun para olduğunu gördü. Bir müddet etrafına bakındı, hiç kimseyi göremeyince, dizleri üzerine oturdu ve ellerini açıp; “Ya Rabbi, eşimin hasta, çocuklarımın aç olduğu sence malumdur; verdiğin bu nimet için sana sonsuz şükürler olsun” diyerek gözyaşlarına boğuldu ve uzun bir süre ağladı. Bunu gören hoca ile talebesi de gözyaşlarını tutamadı…

Hoca talebesine döndü:

- Bu ilk tekliften daha güzel olmadı mı, şu an daha mutlu değil misin?

- Evet hocam; daha sevinçliyim. Şimdi, daha evvel anlamadığım şu cümlenin manasını anladım; verdiğin zaman, aldığın zamankinden daha mutlu olursun.

Hocası dedi ki:

- Evladım! Güçlü ve haklı olduğunda affetmek; vermektir. Yokluğunda kardeşine dua etmek; vermektir. Haksız iken özür dileyebilmek; vermektir. Başkasının ırzına kem gözle bakmamak; vermektir. İnsanların gönüllerine sevinç ekmek; vermektir

*****

TEBESSÜM

Vasiyet

Yolculuktan dönen Dursun, kahvede oturanlara sordu:

- Yahu bizim Temel nasıl öldü?

- Kalpten gitti, dediler.

- Vasiyeti filan var mıydı?

- Vardı. “Beni denize gömün” diye vasiyet etmişti.

- Gömdünüz mü?

- Gömdük amma, mezarını kazarken çok kayıp verdik.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

İki farklı insan var; gerçeği bilmek isteyenler ve yalana inanmak isteyenler.

Friedrich Nietzsche