TURSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya, her ne kadar "Kurban Bayramı'nda oteller yüzde 100 doluluk oranına ulaşacak" mutluluğu yaşayadursun Ruslar, Almanlar, Hollandalılar elini eteğini Türkiye'den çekince ortalık birkaç yıldır Araplara kaldı. Artık sadece İstanbul değil, Akdeniz, Ege, Karadeniz yani Türkiye'nin her yeri Araplarla dolu. Hatta dünyadaki hiçbir şubesine Arap turist kabul etmeyen Swissotel bile "konjonktür gereği" Ortadoğu'dan turist kabul etmeye başladı. Para harcadıkları ve bulundukları ülkenin "kurallarına" uydukları sürece sıkıntı yok. Kuraldan kasıt adabı muaşeret elbette. Gerçekten para harcıyorlar mı, bulundukları yere kısmen de olsa uyum sağlayabiliyorlar mı işte Arap turistlere hizmet edenlerle kısa bir sohbetin ardından öyle olmadığı ortaya çıkıyor.

YİYİP, İÇİP KAÇIYORLAR

Örneğin, dünyaca ünlü bir oteller zincirinin İstanbul'daki şubelerinden birinde çalışan resepsiyonist anlatıyor: Otelimizde daha çok İran ve Katarlılar kalıyor. En büyük sorun odalar içerisinde bulunan minibarlarda yaşanıyor. Sürekli tüketiyorlar ancak hesap günü gelince yiyip, içtikleri ekstraları ödemiyorlar. Ödememek için de bizimle kavga edip oteli birbirine katıyorlar. Bazen diğer misafirlerimizi o kadar çok rahatsız ediyorlar ki para ödemeden kaçar gibi gidiyorlar. Tabii bütün ekstraları bizim maaşlarımızdan kesiliyor. Sadece otellerde yaşanmıyor bu kaos. Taksiciler de oldukça rahatsız.

KONJONKTÜR GEREĞİ!

İstanbul'daki Arapların büyük bir bölümü günlerinin çoğunu AVM'lerde geçiriyor. İşleri bitince eğer kalabalık değillerse taksi kullanıyorlar. Tabi ilk işleri pazarlık. Taksici anlatıyor: 10 lira yazan mesafeye 5 lira ödemek için pazarlık yapıyorlar. O kadar çok bağırıp çağırıyorlar ki dışarıdan duyan adamları kaçırıyoruz sanır. Ben genellikle Arapları almayı tercih etmiyorum, eğer pazarlıkta anlaşamazsak arabaya bir zarar vermeden inmiyorlar. 5 yıldızlı otellerde oda paralarına itiraz edemedikleri için bizim üç-beş kuruşumuzdan kar etmeye çalışıyorlar. Konjonktür gereği dedik ya, birkaç yıl daha anlaşılan Arap "turistlerin" bu şımarıklıklarına esnaf katlanmak zorunda kalacak.

TİNERCİ, HAYAT KADINI, SURİYELİ

Söz Araplardan açılmışken, bu hafta başı şahit olduğum bir durumdan bahsetmek istiyorum. Birkaç yıl öncesine kadar hastanelerde tinerciler ve hayat kadınları öncelikliydi. Ama şimdi üçüncü bir grup var Suriyeliler... Yaş gereği olsa gerek bu sıralar hastanelerden çıkamıyorum. Yer bu kez İstinye Devlet Hastanesi acil servisi... Hastalar artık kategorik olarak renklere ayrılıyor biliyorsunuz. Kırmızı acil hastalar, sarı yarı acil, mavi ve yeşil olarak devam ediyor. Benim durumum "yeşil"di. Önce triaj odasına girip ateş, tansiyon ve şikayetinizle ilgili bilgileri bir kağıda not ediyorlar. Daha sonra muayene için yeşil alana gönderiyorlar. Triaj odasında hemşireyle konuşurken, kendini bilmez yeni mezun iki kız çocuğu "langırt" diye odaya daldı. Hemşire "İçeride hasta var" diye uyarmasına rağmen kızlar çıkmadı. Hastanede stajını tamamlamış ve vedaya gelmiş. Ama o kadar gürültülü ve şımarık bir şekilde odaya girdiler ve konuşmaya başladılar ki ben sorularımı yarım bırakıp odadan çıktım.

SURİYELİ ÖNCELİK İSTEDİ

Ardından kayıt için diğer bankoya geçtim. Bu kez o yeni mezun iki şımarık kız çocuğu bankodaki kadınla "vedalaşmaya" geldi. Kadın "Hasta var bir saniye" dedi ama kızlar dinlemedi. İkisinin de gözlerine bakıp "Umarım göreve başladığınız hastaneye yolum düşmez" dedim. Anlamış olacaklarını sanmıyorum ama bir saniye bile olsa şaşkınlık içinde yüzüme baktılar. Tam bu sırada güvenlik görevlisiyle tartışan bir adam dikkatimi çekti. Adam Suriyeli olduğunu ve tedavi için öncelik istediğini söylüyor. Güvenlik görevlisi de "yeşil" kodu olduğunu ve böyle durumda sıraya girmesi gerektiğini izah etmeye çalışıyor. Ama nafile... Adam hastaneyi ayağa kaldırıyor. "Ben TC vatandaşı değilim diye mi çocuğumu tedavi etmiyorsunuz" diye bağırıyor. Çocuk ayakta bu arada yatalak değil, yaralı değil vs. Güvenlik o kadar sabırlı ki tane tane izah etmeye çalışıyor ama anlatamıyor. Neyse ki birkaç doktor gelip ortalığı sakinleştiriyor.

SAĞLIK ÇALIŞANLARI MUTSUZ

Elimde "yeşil kodlu" belgemle muayene için sıraya girdim. Doktora derdimi anlatıp tedavimi oldum. Hastanenin kapısından girip çıkıncaya kadar tüm sağlık çalışanlarının kendi aralarında çalıştıkları yerden kurtulmaktan başka bir şey konuşmadıklarına şahit oldum ki bu başka bir yazı konusu. Sağlıkla kalın...