Myanmar'ın (eski adı Burma veya Birmanya) Arakan eyaletinde yaşayan bir milyonu aşkın Müslüman'ın uğradığı katliam ve sürgün halen devam ediyor. Türkiye'den başka hemen hiçbir ülkeyi pek ilgilendirmeyen bu olayların en sonunda Birleşmiş Milletler (BM) 'ye taşındı.

Soru şu:

Arakan'dan kaçanların sığındığı tek ülke Bengladeş. Ancak bu ülke de açlık ve sefalet kol geziyor. Tahminlere göre şu ana kadar 300 bin Arakanlı Müslüman Bengladeş'e sığındı. Peki Bangladeş bu sığınmacıları kaldırabilecek mi? Barınmalarını sağlayabilecek mi? Hayır.

Sadece Türk Kızılay'ı tarafından Bangladeş'teki sığınmacılara sınırlı yardım yapılıyor. Göründüğü kadarı ile Türkiye'den başka yardım yapan da yok.

Arap ülkeleri buradaki katliama seyirci kalmış durumda. Ellerini ceplerine atmıyorlar. Her şeye para akıtan Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt, BAE gibi Arap ülkelerinin Arakan'daki Müslümanlara karşı girişilen katliamlara seslerini bile çıkarmaması düşündürücü değil mi?

Arakan dramı karşısında dünya neden bu kadar duyarsız ve aciz kalıyor?
Neredeyse üçte biri, uğradığı zulüm ve saldırıdan kaçarak komşu Bangladeş'e sığınmış durumda. Daha önce kapılarını açmayan Bangladeş'in şu anda bu konuda çok büyük sıkıntı çekmekte olduğunu da söylemeliyiz.

İnsan haklarından, demokrasiden söz eden Batı'nın, Amerika'nın yanı sıra Rusya, Çin ve zengin Arap ülkelerinin ilgisizliğini de burada vurgulamadan geçemeyeceğiz. Özetleyecek olursak insanlık burada yaşanan vahşete sadece seyirci kalmakla yetiniyor.

Ortada görünen tablo şöyle: Geçenlerde Milliyet'teki köşesinde üstat Sami Kohen konu ile ilgili yazısının bir bölümünde bu tabloyu çizmiş:

"Ne yazık ki Arakanlı mülteciler için gelecek çok karanlık görünüyor. Arakanlıların göçü devam ededursun, Bangladeş bu insanları şimdikinden farklı bir ortamda barındırmak, ihtiyaçlarını karşılamak durumunda. Bunu gerektiği kadar dış yardım gelmeden yapması mümkün değil. Kaldı ki mültecilerin yakında Myanmar'daki evlerine dönmeleri de söz konusu değil. Çoğunun evleri, köyleri yakılmış. Dönüşlerini önlemek için de yer yer mayınlar döşenmiş. Arakan bölgesinde şimdilik kalmış olanları da nasıl bir gelecek beklediği belli değil. Myanmar ordusu ve Budist militanlar hâlâ bir "etnik temizlik" (yani eyaletin Müslümanlardan arındırılması) peşinde. 60 milyonluk bir Budist çoğunluğun içinde yaşayan Arakanlılara şimdiye kadar devlet vatandaşlık vermediği gibi, onları en temel insan haklarından mahrum etti. Bu da son zamanlarda bazı Müslümanları haklarını aramak için isyan etmeye zorladı. Nitekim 2016'da faaliyete geçen "Arakan Kurtuluş Ordusu" adındaki örgüt, örneğin geçen ay karakollara karşı saldırılar düzenledi. Bu eylemlerde 12 polis ölünce Myanmar ordusu Müslüman sivil halkı da hedef alan saldırılara girişti."

Arakan Kurtuluş Ordusu şimdi tek taraflı "ateş kes" ilan etti ama, karşı tarafın bunu kabul etmediğiniz de görmekteyiz. Özetle kıyım devam ediyor. İnsanlık dışı görüntüler ise dehşet verici olarak değerlendiriliyor.

Eğer Türkiye, ağırlığını ortaya koyabilir, BM'den karar çıkartmayı başarırsa Arakan'daki dramın sona ermesini sağlayabilir. Görebildiğimiz kadarı ile bu işin siyasi boyutu önem kazanıyor. Türkiye, bu konuya ağırlık vermelidir.

BM gözetimi altında Myanmar hükümetinin insanlık dışı eski tutumunu değiştirmesi ve Arakanlıları kendi vatandaşı sayıp ona göre hareket etmesi gerekecek. BM başta olmak üzere Uluslararası camia, Myanmar yönetimi üzerinde etkisini ve baskısını kullanabilirse bu iş ancak çözüme kavuşabilir. Yoksa, taşıma su ile soruna çözüm bulmak neredeyse imkansız görünüyor.

Bu satırlar yazılırken Türkiye'nin de çabaları ile BM İnsan Hakları yetkilileri Arakan konusunda dünya kamuoyuna bir çağrıda bulunuyordu.

Bugünkü durum ve anlayış ile Arakanlıların dramı sürecek demektir.