İş Mahkemeleri Kanununda yapılan değişiklikle, yılbaşından sonra iş mahkemelerinde dava açmak için arabulucuya gitme şartı getirildi.

Hizmet tespiti davaları hariç, arabulucuya başvurmadan iş mahkemesinde artık dava açılamıyor...

Arabuluculuk ile birlikte tarafların daha hızlı sonuç alacakları ve mahkemelerin iş yükünün hafifleyeceği düşünülüyor.

Aynı apartmanda oturanların bile anlaşamadığı, bir apartman yönetimi oluşturmakta güçlük çekilen Türkiye şartları düşünüldüğünde bu durum çok da mümkün gözükmüyor...

Türkiye'de tarafların oturup konuşarak uzlaşabilecekleri en son kesim işçi ve işverendir...

Yazılı tebligat bile yapılmadan kapının önüne konulan işçi ile karşısındakini muhatap bile almayan işverenin arabulucu ile anlaşabileceklerini düşünmek çok hayalcilik olur...

İşçi işten çıkarılıyor. Maaşı, fazla mesaisi, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık ücretli izin alacağı gibi hiçbir hakkı ödenmiyor.

İşçi hakkını alabilmek için hukuk mücadelesine başlamak istiyor.

Deniyor ki, önce arabulucuya git...

İşçiyi muhatap almayan işveren, zaten arabulucuyu da tanımaz, kabul etmez...

İşveren arabulucuya gelse de, işçinin şartlarını kabul etmesi mümkün değil. Kabul etse de işçinin alacağını kuşa çevirecektir. İşçi hak ettiğinin yarısına, belki de daha azına razı edilmek istenecek. İşçi hakkının bir kısmından vazgeçmezse yine sonuç alınamayacak.

Arabulucudan sonuç alınamayınca sil baştan mahkeme süreci başlayacak...

Boşa zaman kaybı...

Arabuluculuk, tarafların daha eşit olduğu ticari davalarda uygulanabilirdi.

Örneğin sigorta davalarında Sigorta Tahkim Komisyonu var... Oldukça da iş görüyor, başarılı sonuçlar alınıyor...

İş davaları için de arabuluculuk yerine en azından Sigorta Tahkim Komisyonu gibi bir sistemin getirilmesi daha isabetli olurdu.

Komisyon, tarafları dinledikten sonra bir karar verecek, işçinin hak ettiği ücreti belirleyecek veya işveren haklı ise ona göre hüküm oluşturacak... Başka bir deyişle şu veya bu şekilde bir karar verilmiş olacak.

Komisyonun kararını beğenmeyen için de mahkeme yolu açık olacak...

Tarafların anlaşmalarını beklemek yerine haklı olanın hakkını alabileceği komisyon türü bir sistem çok daha faydalı olacaktır.

Sonuç alınamayacağı başta belli olan arabuluculuk kimseye bir fayda getirmeyecek.

****

Anne yemeği

Aşçılığıyla ün yapmış yaşlı bir kadın, akşam yemeğine gelecek olan oğlu ve yeni gelini için mutfağına kapanmış, yemek yapıyordu. Aynı akşam yemeğe eski bir aile dostu da davetliydi.

Beklenen misafirler gelip sofraya oturduklarında çok şaşırtıcı bir durumla karşılaştılar.

Yaşlı kadının o gece yaptığı yemekler değme oburların bile iştahını kapatacak kadar berbattı.

Tatlılar un kokuyordu, patatesler yanmıştı, köfteler ise neredeyse hiç pişmemişti.

Oğlu, yeni gelini ve aile dostu, kadıncağıza durumu fark ettirmemek için ellerinden geleni yaptılarsa da, yemek sırasında pek iştahlı göründükleri söylenemezdi.

Nihayet yemek bitti ve yeni evli çift annelerinin ellerini öperek evlerine gitti.

Aile dostları ise biraz daha kaldıktan sonra gitmeyi düşünüyordu. Oğlu ve gelini gittikten sonra, yaşlı kadına:

- Senin harika bir aşçı olduğunu adım gibi biliyorum. Bana söyler misin, bu geceki yemekler neden o kadar kötüydü? Bence ya hastasın ya da bir sorunun var.

Yaşlı kadın gülümseyerek cevap verdi:

- Hayır, hiçbir şeyim yok. Kasten yaptım. Bu yemekten sonra oğlum asla ikide bir annesinin yemeklerini hatırlatıp karısının kalbini kıramayacak.

***
TEBESSÜM

Ne zaman döner?

Adam evde yalnızdı. Bir gün evine yabancı bir kadın geldi:

- Karınız evde mi?

- Hayır.

- Kendisini beklememe müsaade eder misiniz?

- Hay hay, buyrun.

Aradan bir saat geçti. Gelen giden olmadığını gören kadın sıkıldı:

- Karınız nerede acaba, biliyor musunuz?

- Mezarlıkta?

- Ne zaman döner, dersiniz?

- Vallahi bilmem, gideli on sene oldu.

****

GÜNÜN SÖZÜ

Ne kadar okursan oku, bilgine, yakışır şekilde davranmıyorsan cahilsin demektir.

Sadi Şirazi